⁴⁵

198 22 10
                                    


Sanki nefes alsam dahi yakalanmamıza sebep olacakmışım gibi hissediyordum.

Giray beni iyice duvara yaslamışken görüş alanımı tamamen kapatmış dışarıdan bakan birisi için yok olmamı sağlamıştı. Gözleri yüzümde dolaşıyordu. Tedirginliğimi hissediyordu ama ağzını açıp tek kelime edemiyordu aksi taktirde paçayı elevereceğimizi bildiği için.

“Kim var orada?” diye tekrar eden doktor çok oyalanmadan yeniden harektlenmeye başladığında bizden uzaklaşan ayak seslerini duyuyordum.

Giray dudaklarımın üstüne kapattığı elini çekip “Sakin olabilecek misin?” diye sordu. Çünkü o odada her ne yaşanıyorsa hiç iyi şeyler değildi. Ve nasıl bir tepki vereceğimi ben bile kestiremiyordum.

“O-Onun ne yaptığını gördün mü?” dedim dehşete düşmüş gibi. “Tüm o insanlar… tüm o insanları denek olarak kullanıyor.” Bunu söylerken sesime yayılan dehşeti gizleyememiştim. Çünkü her gün benimle görüşen , akıl sağlığımı kaybettiğimi söyleyen o adam şu an içeride insanları kobay olarak kullanıyordu. Sıradaki ben mıydım? Ya da başka biri?

“Gördüm.” Dedi benim aksime çok daha sakin kalarak. Zaten o her zaman soğuk kanlı biri olmuştu. Onun kadar duygularını iyi kontrol edebilen birini  daha tanımamıştım. Bazen onun gibi olmak istemiyor değildim.

Aşağlık herif!” dedim hırsla. “O kadar belliydi ki altından bir şey çıkacağı.” Bu hastaneye geldiğimden beri ondan kötü enerji alıyordum. Ama bunu her zaman farklı şeylere bağlıyordum. Bazen aklımızda kurduğumuz o şeylerin aslında ön görü olduğunu fark etmek kadar korkunç bir şey yoktu. Kafanda kuruyorsun diye kendi kendimizi manipüle ederken aslında koca gerçeklere göz yumuyorduk.

“Özür dilerim.” Dedi pat diye. Ama bunun konuyla ilgisini anlammaıştım. Bu yüzden yüzüne boş boş bakmaktan başka bir şey yapmadım. “Sana inanmadığım için özür dilerim.”

“Birine inanmadığın için özür dilemezsin..” Dileyemezsin.Birine yanlışlıkla çarpınca,anneni kızdırınca ,kardeşinle kavga edince… tüm bunlar için özür dilersin. Ama birine inanmadığın için ondan özür dilemezsin. “Hem zaten şu an bunun sırası değil.”

“Ne zaman sırası?” diye direttiğinde şaşkındım. Çünkü şu an ilgilenmemiz gereken çok daha önemli şeyler vardı. Bunlardan birisi doktor gittiği yerden dönmeden önce buradan uzaklaşmaktı. Ama bunun yerine büyük bir ısrarla eski konuları açıyordu. “Şimdi değilse ne zaman sırası?” gözlerimi bile kaçırmama izin vermeden kafasını bana doğru eğdi. “Ha Farah?” dedi cevap beklermiş gibi.

Dilim tutuluyor değildi. Ama ona olan kızgınlığım geçmiş yerine koca bir kırgınlık kalmıştı. İnsan, kalbi kırılınca ne yapardı ki?

“Geçti.” Dedim söylenecek onca şey varken. Çünkü geçmişti. O konuşmamız gereken gün beni dinlememişti. Şimdi de bir önemi kalmamıştı bunun.

“Hâlâ buradasın.” Dediğinde ses tonunu ayarlamaya çalışıyordu.  “Hâlâ buradasın Farah. Hâlâ benim dünyamdasın. Bırakta kendimi affettireyim. Şansım varken bunu yapmama müsaade et.”

ÇOKLU OLASILIK Where stories live. Discover now