22.Bölüm: AĞACIN ALTINDA

2.6K 205 79
                                    


Hikayemize devam etmeden önce yıldızları yakmayı unutmayalım 🌟

Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim :')

Keyifli okumalar!

*

Bir saati aşkın süredir kimseden ses çıkmamıştı. Ne arayan soran vardı ne de eve gelip giden. Meraktan ölmek üzereydim. Sırf kendimi oyalayabilmek için mutfaktaki bulaşıkları yıkayıp makinede olanları yerlerine dizmiştim. Kirli çamaşırlarımı makineye atıp salondaki dağınıklığı toparlamıştım. Eğer biraz daha habersiz bırakılmaya devam edersem koca malikaneyi baştan aşağı temizlemek zorunda kalabilirdim.

Kendime büyük bardaklardan birinde su alarak salona geçtim. Duvarlar üzerime geliyordu. İpek benim kız kardeşimdi. Onun için hiçbir şey yapmadan oturup haber beklemekten nefret etmiştim.

Su içerken bile İpek'in kendine bir şey yapma ihtimali yüzünden boğazımdan geçmiyordu. En son benimle dertleşmişti. Konuşmamızın iyi geldiğini söylediği için ona inanmış, kendini toparlayacağını düşünmüştüm. Gözlerinde gördüğüm keder onu ele geçirmiş meğer. Ona bir şey olursa ne yapacağımı bilmiyordum.

"Hadi kızım... Neredesin, çık gel." Telefonumu elime alıp bir kez daha aradım ama yine telesekreter aradığım kişiye ulaşılamadığını söyledi. Umutsuzluğa kapılarak telefonu koltuğa, yanımdaki boşluğa atıp geriye yaslandım.

Saruhan ve diğerleri evden ayrıldığından beri hava bozmaya başlamıştı. Sert esen rüzgâr açık pencereden içeri sızıyordu. Üşüdüğüm halde kalkıp kapatmadım. Sevdiğin insanın ne halde olduğunu bilmediğinde insana evinin sıcaklığı bile dar geliyormuş, daha iyi anladım.

Belki de yıllardır kullanılmayan şömineye dalıp gittim. Neşeli zamanlarımızı, ekibe dik duruşuyla güç veren İpek'i özleyerek geçirdiğim dakikalar beni alıp götürdüğü için pencere sert bir şekilde çarptığında korkuyla çığlık attım.

"Kahretsin," diye söylenerek ayağa kalkıp salonun bahçe tarafına bakan penceresini kapattım. Rüzgâr bana kafa tutar gibi ıslık çalarak pencereyi itse de güçlükle kapatıp camın ardından karanlığı izledim.

Bulunduğumuz civardaki evler hep lüks villalar ya da malikanelerden oluşuyordu. Bu yüzden hep birbirinden uzak inşa edilmişlerdi. Diğer insanlardan ve şehrin kalabalığından uzak olmak çoğu zaman iyi hissettirse de akşamları huzursuz hissettirdiği zamanlar olabiliyordu. Özellikle dışarıda sert rüzgâr esiyorsa ve gök gürüldüyorsa...

Evin karşısındaki ağaç dalları öyle hırçın sarsılıyordu ki çocukken korktuğum için uyuyamadığım yağmurlu geceler aklıma gelmişti. Zifiri karanlıktan korktuğum için gece lambamı açar, hava durulana kadar yatağımın ortasında oturup beklerdim. Korktuğumda koynuna sığınacağım bir annem yoktu çünkü. Kollarının arasına saklanacak bir babam vardı ama o kollar, beni istemeyen bir kadını sarmaladığı için orada bana yer olmamıştı hiç.

İpek'ten haber gelmedikçe oturduğum yerden kendimi üzecek konular bulmaya devam ediyordum. Havanın kötü oluşu daha fazla karamsarlığa sürüklenmeme neden oluyordu.

Ağaç dalları her geçen dakika rüzgâr tarafından itilip kakılıyor, daha şiddetli sarsılıyordu. Her gök gürleyip şimşek çaktığında karanlığın içine mavi bir ışık düşüyor, bir saniyeliğine her yer aydınlanıyordu.

Kollarımı göğsümün altında kavuşturdum. Pencereden dışarıyı izlerken içim Saruhan ve diğerleri için rahattı çünkü arabayla aramaya çıkmışlardı. Bir yanım İpek, aşkın karşısında bile yenilmeyecek kadar güçlü olduğunu söyleyerek beni teselli ediyordu ama başka bir ses hep ona savaş açıyor, İpek'in bir delilik yaptığını söylüyordu. Kahretsin ki ben en çok ikinci sesin söylediklerine inanıp kendimi üzüyordum.

EĞER PEŞİNDEN GELİRSEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin