8. ACININ DİLİ

83 50 14
                                    


Merhaba, yukarıdaki şarkıyı açmayı unutmayın. İyi okumalar! :))


SERA ÇİÇEĞİ  8. BÖLÜM

ACININ DİLİ 


"Oğlum bu ne?" dedi Gökhan şaşkınca bakarken.

"Ne oldu be?"

"Oğlum," dedi sarma tabağını kaldırırken. "Bu bizim sarmamız değil mi? Sarmaki yapmışlar! Oğlum bu sarma, sarma! Ki'si yok!" Etrafına bakıp sarmayı savunacağı garson ararken, "Dur lan, ortalığı karıştırma!" dedim gülerek.

"Yok ya biz kahvaltı saatini kaçırmayacaktık! Mis gibi domates salatalık yerdik ne güzel, benim de asabım bozulmazdı!"

Ayla, "E, bu da cacıki?" diyerek kâseyi kaldırdığında gülerek elimdeki Gyros'a baktım.

"Buna da gyros demişler ama bu bildiğin Sivas usulü tavuk döner."

"Oğlum, onun içine domuz eti de koyabilirler, emin misin tavuk olduğuna?"

Döneri burnuma yaklaştırıp kokladım. "Yok be, tavuk kokuyor işte."

Elimden, "Ver şunu," diyerek alıp kendi kokladı. "Nereden bileceksin sen domuz etinin nasıl koktuğunu?" tekrar koklayıp geri verdi. "Tamam, bu tavuk."

"Hani biz yıllardır ülke ülke dolaşıyoruz ya kardeşim, belki bilebilirim domuz etinin nasıl koktuğunu, ha?"

Umursamaz bir edayla kafasını sallayıp önündeki sarmasından bir çatal daha aldı. "Var ya, Gökçe'mi özledim. O olsaydı ne güzel yemekler yapardı elcağızlarıyla." dedi uzaklara dalarken.

Gülerek, "Daha dün birlikteydiniz be." dediğimde, dudağını büktü.

"Sevince öyle olmuyor." dedi. "Eğer birini gerçekten seversen, yanındayken bile hasret duyabiliyorsun. Dokunmadığında, konuşmadığında, sana dönüp bir bakış atmadığında bile yalnızlaşıyorsun bir anda. Öyle derin bir hasret bu. Seven anlar sadece."

Ayla kaşlarını çatmış onu dinlerken, elinin kalbinde olduğunu fark ettim. Bakışlarımı hemen üzerinden çekip önüme döndüğümde kalbimin atışları hızlanmıştı. Döneri bırakıp, "Gökhan," dedim. "Ne yapacağız? Kalacak mıyız, dönecek miyiz?"

"Döneceğiz tabii, ne yapacağız oğlum?" dedi. "Macaristan'daki maç bir ay sonra. Bir ay burada kalacak değiliz ya."

Ayla'ya döndüm. Hiç başını kaldırmadan önündeki cacığı ve sarmayı yiyordu.

Kaşlarımla Ayla'yı işaret ettiğimde, "Yapacak bir şey yok." dedi Gökhan. "Saklanarak geçmez bu hayat. Senin evi zaten boyatmıştım, sen oraya birkaç eşya alırsın, orada kalırsınız."

Gerginlikle titrek bir nefes aldığımda Gökhan telefonunu çıkardı. "Bakalım..." dedi harfleri uzatarak. "Türkiye'de neler oluyor..." telefonunun ekranını açtı. "Bir günde bile o kadar çok şey değişiyor ki! Takip etmezsen geri kalıyorsun."

Sakin olmaya çalışarak önüme döndüğümde Ayla bunu fark etmiş ve bana bakmıştı.

"Oha lan!" dediğinde irkilerek ona döndüm. "Şerefsizlere bak!"

"K...kim," dedim kekeleyerek. "Ne olmuş?"

"Bir yavru köpeğin ön ve arka bacaklarını kesmişler." dedi yüzünü ekşiterek. "Adiler, karşıma çıksanız da ben de sizin götünüzü kessem." aynı öfkeyle başka bir habere tıkladı. "Bak burada da bir moruk, on dört yaşındaki çocuğu kaçırmış. Ulan be kudurmuş, ne işin var senin o çocukla?" telefona doğru tükürüp küfrederken, "Yok ya bu insanlar yaşamasın, anasını satayım. Sen kim, o çocuk kim lan?" sonunda telefonu sertçe masaya bıraktı. "Yok abi, bu insanların gerçekten tedaviye ihtiyaçları var. Ruhu ölmüş lan bunların, kalbi ölmüş bu insanların! Bak benim de çocuğum var, sevmeye kıyamıyorum üzerim diye. Bu insanlar gelmiş dokunmaya kalkıyorlar." sinirle ellerini saçlarının arasından geçirip sandalyede geriye yaslandı.

SERA ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now