11. AH LEYLA HANIM

61 38 5
                                    


SERA ÇİÇEĞİ 11. BÖLÜM 


AH LEYLA HANIM


"Aradığınız numara kullanılmamaktır."

O numarayı aradığımda bu cümleyi duymuştum. Defalarca aramıştım ve defalarca bu cümleyi duymuştum. Aradığınız numara kullanılmamaktadır. Bu, yalnızca bu. Şimdi ise... Bomboş gözlerle tavanı seyrediyordum. Yapacak bir şeyim kalmamıştı. Yatağın üzerindeki telefonuma gelen bildirimlerle açılan ekran odanın içini aydınlatıyordu. Tepetaklak olmuştum. Baş üstü düşmüştüm bu defa. Yaralamıştım, yaralanmıştım. Hayatımın en güzel zamanlarını kendi ellerimle mahvetmiştim. 

Çocukken mi daha zordu, yoksa şimdi mi?

Çocukken, babam anneme sürekli şiddet uygulardı. Annemin sürekli yalan yanlış adını çıkarmaya çalışır, sürekli ondan şüphe duyardı. Annem kötü bir hayat sürmüş ve kötü bir ölüme mahkûm edilmişti. Kendini asmıştı. Herkes buna intihar demişti. Ancak onu biraz tanıyan bunun intihar değil cinayet olduğunu anlardı. Babamın hakiki ilk cinayetiydi bu. Diğeri ise bendim. Ruhumu içimden zorla, söke söke almıştı. Bir çocuğun ruhunu öldürmek de bir cinayetti ve babam bunda ustaydı. Başımı okşadığı zamanları hatırlıyorum da... O zaman bile sanki ellerinde diken vardı.

Ben ne yapmıştım... Başımı okşadığı günlerin hatırına anneme yaptığının aynısını bana yapmasına izin vermiştim. Büyük aptallık. Hastaymış, biçareymiş... Bir o mu yaşamıştı bu dünyada, bir o mu vardı, bir onun mu hakkıydı her şey? Niye vazgeçmemiştim ondan? Anneme rağmen neden yapmamıştım bunu?

Her şey ruhumda açtığı bir yarayla başlamıştı. Bu yarayla devam etmişti. Hiç bitmeyecekti. Bu sızı hiç dinmeyecekti.

Yaşanmamış ve yaşanmayacak olanın yükü vardı omuzlarımda. Mesela hayallerimden birinde Ayla'yı başka bir yerde, başka türlü bir karşılaşmayla tanıyordum. Böyle bakımevinde falan değil. Mesela bir parkta, kütüphanede... Karşılaşıyorduk ve birbirimize âşık oluyorduk. Sonra o kendi ailesine, ben kendi aileme söylüyordum. Normal insanlar gibi söz kesiyorduk, parmaklarımızdaki yüzüklerle fotoğraflar çekiyorduk. Normal insanlar gibi nikah tarihi alıyorduk. O, ellerine kına yakıyordu. Hep gülüyorduk, dans ediyorduk. Kendi müziğimizle, kendi pistimizde dans ediyorduk. Böyle bir Yunan düğününe karşı, gölün öbür ucunda değil, kendi düğünümüzde dans ediyorduk. Evimizi boyuyorduk, hatta belki çocuk yapmayı düşünüyorduk.

Böyle değil. Bu şekilde değil. Normal insanlar gibi hayalini kurduğum şekliyle yaşıyorduk. Sonra normal insanlar gibi ölüyorduk.

Ben birinin ölümüne sebep olmuyordum mesela, istemediğim bir ilişkinin içine girmiyordum. Gökhan beni terk etmiyordu. Babam vardı, annem henüz ölmemişti mesela. Ayla hep güzeldi.

Telefonuma gelen bildirimler beni böylesine korkutmuyordu, kızışmış insanların ağzında sakız olmamıştım mesela.

Belki boksör değil de... Normal bir hayatım olsaydı, herkes gibi ben de doktor olurdum, mimar olurdum... Şimdi ise kayboluyorum, git gide yok oluyorum. Biliyorum ki insanların adımı unutacağı vakit de gelecek, hiç yaşamamış gibi gideceğim bu dünyadan.

Biliyorum.

Hiç yaşamamış gibi.

Telefonuma baktım. Bildirimler yağmur gibiydi. Bana mesaj atanlar, adımı etiketleyerek yorum yapanlar vardı. Resmen insanlar ikiye ayrılmıştı. Yarısı benim yaptığımdan şüphe ederken, diğer yarısı ise beni destekliyordu.

SERA ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now