30. bölüm "Tatlı kaçış"

8.7K 415 35
                                    

Aradan tame tamına on gün geçmişti. Koskoca on gün geçmişti. Ve her ne yaptıysa da on gündür kocasıyla arasındaki o tuhaf konuşmayı tekrar açamamıştı. Bu durum oldukça canını sıkıyordu doğrusu. Evet kocası ona karşı yine her zamanki gibi oldukça iyi, kibar, ilgili ve artı mesafeliydi. 

Hatice öfkeyle eline küçük valizini aldı. Saat onu geçiyordu. Sevgili kocası yine sabahın köründe onu uyandırmadan işe gitmişti. Nasıl bir adamdı bu böyle! Çocuk gibi ona mı küsmüştü anlamıyordu ki! Odun herif! 

El çantasınıda eline aldı. Bu gün babasını ziyarete Erzurum’a gitmeyi düşünüyordu. Arabayla en fazla iki saate oradaydı. Ve kocasınada söylememişti! Öküz! Bilmesin zaten! O her işe gittiğinde ona söylemiyorsa o da baba evine gittiğini söylemezdi. 

Aynada son kez kendine baktı genç kadın. Saçlarını arkadan topuz yapmıştı. Mavi gözleri daha kocaman görünsün diyede rimel çekmişti. Birde vişne rengi parlak bir ruj sürmüş, elbise olarakta kolsuz dizlerinin üzerinde biten beyaz kırmızı çiçekleri olan yazlık bir elbise seçmişti. Ergenlere benziyordu ama çok şirin olmuştu. Küçük valizinide eline eline almış odasından çıkarken kayınvalidesi oturma salonunda kızıyla çay içiyordu. 

“Uyyy gelinim nereye da?” dedi şaşkınlıkla kadın. Elindeki valizi görünce bir anda endişelenmişti. “Kızım evimi terk ediysin (!) haçan ne oldu da! Benim uşak bir yanlış mı yaptı!”

Hatice gülmeden edememişti. “Yok annecim olur mu öyle şey?” dedi tatlılıkla. Gelip kayınvalidesinin yanına oturdu. 

“O zamam bu valiz ne canım?” diye Melike merakla sordu. 

“Size haber vermeden topladım bende… Kusura bakmayın. Annem izin verirsen ben bu gün babamı ziyarete gitsem diyorum,” dedi Hatice kayınvalidesine bakarak. “Çok özledim onu. En son bir hafta önce konuştuk. Sonra yarın gelirim. Çok kalmam. Burnumda tütüyor babam.”

“Uy bunun için izin istemen gerekmiyor ki güzel gelinum benim!” Hasibe Hanım gelininin elini avuçlamıştı. “Git tabii! O senin bubandır da! Kocanında haberi varsa rahatça git! Tek başına gitmeseydin keşke… ben biraz onun için endişeleniyrim… Ömer uşağımın işi mi varmış? O niye götürmüyor karısuni!”

Hatice gözlerini kaçırmıştı. O sırada Melike’nin bakışlarını fark etmişti. Ömer’e haber etmemişti gideceğinden. Kayınvalidesine de bunu söyleyemezdi. Biraz gerilerek “Endişenlemene gerek yok annecim. Hem Erzurum ve Rize arası ne kadar ki! Daha önce de gidip gelmiştim hatırlarsan,” diye gülerek konuyu değiştirdi. 

Yarım saat onlarla beraber oturduktan sonra yola çıkmıştı Hatice. İki saatlik yolcuğunu kocasıyla son olanları düşünerek geçirmişti. O adamı seviyordu. Ve onunda kendisine karşı aynı duyguları hissettiğini bilmek istiyordu. Ama sevgi dilenen küçük bir kız çocuğuda olamazdı karşısında. O güçlü bir kişiliğe sahipti. Çocukluğundan beri erkeklerden kendisini korumuş babasının omuzlarına yük olan çoğu çiftlik yönetimini kendi omuzlarına almıştı. Ama yinede bu aşk meşk olayına geldiğinde su koyverdiğine inanamıyordu! Bu konuda gerçekten berbattı. 

Eskiden Hakan’ı sevdiğini sanıyordu mesela. Ama onunkisi sadece bir hayranlıkmış o kadar. Ömer’e hissettikleri ile Hakan’a karşı bir zamanlar hissettiği şeyleri kıyaslayınca aradaki fark uzay kadardı! Dünya kadar fark var demek bile az kalırdı. 

Ömer Ali… Ah kulağa ahlaksızca gelecekti ama ona baktığında kasıklarında hoş bir sızıntı hissediyordu. Ve ister istemez külodu ıslanıyordu. Bunu kendi düşününce bile pancar gibi kızarıyordu. O edepsiz ağzıyla ona yaptıkları aklına geliyordu. Kahretsin! Şimdi bile kasıklarında bir kasılma hissediyordu. O herifi hatırlamak bünyesine işkence gibiydi. Umarım aynı duyguları o aptal adamda hissediyordu. 

Bir tek seni sevdimWhere stories live. Discover now