22. 👑

2.7K 521 415
                                    

Önceki bölümü okuduğuna emin ol.

"Ne demek hayır dedim?"

"Ya ne bileyim, öyle aniden sorunca heyecanlandım off!" Yongbok'un sorusuna verdiği bu cevaptan sonra kafasını masaya koydu omega. Bu sırada kızarana kadar kahkaha atan Sunoo, bulabildiği ilk fırsatta nefes almaya çalıştı.

"Oğlum sen harbi malsın, dalga falan geçiyorduk ama ciddili bir doktora mı görünsen? Hocam ben beynimi kullanamıyorum, dersin."

"Ya yeter artık, gülme Sunoo! Minho yüzüme bakmıyor şimdi."

"E haklı, adamın evlenme teklifini reddetmişsin."

"Bilerek yapmadım!"

Jisung, ağlamaklı sesler çıkarmaya devam ederken mutfağın açılan kapısından içeri Aşçıbaşı girmiş ve çalışanlara hazırlıklara başlamalarını söylemişti. "Şövalyeler geliyor, giriş sınavını geçen yaklaşık iki yüz elli kişi."

"Harika." Her şeyin ortasına bir de bunun çıkması omegayı sonsuz bir mutsuzluk döngüsüne sürüklediğinde yerinden yavaşça ayaklanmış ve önlüğünü bularak beline bağlamıştı. İki yüz elli kişilik yemek hazırlamak söylendiğinden daha zordu. Mutfakta yeterli çalışan olsa da zamanları kısıtlıydı.

Aldığı her işi çabucak bitirmeliydi ancak sürekli Minho'yu düşünmeden edemiyordu. Ani gelen evlenme teklifi karşısında donup kalmıştı Jisung. Doğruyu söylemesi gerekirse de korkmuştu. Sonuçta o basit bir saray çalışanıydı. Koskoca veliaht prensle nasıl evlenecekti ki?

İçindeki bu sıkıntının böyle gitmeyeceğine karar kılarak gözlerini mutfakta dolaştırdı ve sonunda gözüne kestirdiği kısma yürüdü. Soğanları doğramak üzere olan omegayı poposuyla ittirip onun yerine geçerken eline de bir bıçak almıştı. İki yüz elli kişiye yetecek bir yemeğe bir sürü soğan doğranmalıydı. Jisung, soyulmuş soğanları tek tek doğramaya başladığında amacına ulaşmış ve kısa sürede sulanan gözlerinden gözyaşlarının akmasına izin vermişti. Hüngür hüngür ağlayıp soranlara doğradığı soğanı gösteriyordu bahane olarak.

Yemeklerin hepsi hazırlanıp pişmeye bırakıldığında ise Yongbok onu zorla mutfaktan çıkarmış ve bahçeye, biraz hava almaya götürmüştü. Hem böylelikle yeni şövalye adaylarını görebilirlerdi. Ne var ki Jisung hiç merak etmiyordu ki. O Minho'yu görmek istiyordu ama onun kendisini bu şekilde görmesini istemediği için dışarı çıkmaya çok zor ikna olmuştu. Tüm yüzü ağlamaktan şiş ve kızarıktı. Yine de başını kaldırmazsa bir sorun olmaz diye düşündü.

Bahçeye çıktıklarında tatlı bir telaşe ve karmaşaya denk geldiler. İlk turu geçen şövalye adayları onlar için hazırlanan atıştırmalıklardan yiyor, krala kendilerini tanıtıyor, arkadaşlar ediniyor ve sonraki tur için birbirlerine göz dağı veriyorlardı. "Ay şu mini tartların tadına bakamamıştım. Nasıl olmuş acaba?" Yongbok direkt olarak masalardan birindeki tabağa atılırken Jisung ise yerdeki çimleri inceliyordu. O sırada göz açısına farklı bir çift ayakkabı girdi.

"İyi misiniz acaba?" Sesin sahibine doğru kafasını kaldırmak zorunda kalmıştı. Gördüğü yakışıklı yüz karşısında kendini gülümsemeye zorladı. "İyiyim teşekkürler." dediğinde karşısındaki adam pek ikna olmuş gibi gözükmüyordu. "Gözleriniz..." Dediğinde Yongbok da onların yanına varmıştı sonunda. Gördüğü yakışıklı şövalye gözlerini parlatırken hemen elini uzatmıştı. "Ay merhaba ben Yongbok, siz?"

"Yunho, Jeong Yunho." Yakışıklı şövalye sarışın omegayla el sıkıştıktan sonra elini Jisung'a uzattı. Onunla da tanışmak istiyordu. "Jisung ben." dedi omega sessiz bir şekilde daha sonra onunla el sıkıştı. Hiç içinden muhabbet etmek gelmiyordu bu yüzden Yongbok'un bir şeyler anlatmasına izin verdi ve sadece konuşan ikiliyi izledi. Bir süre sonra sürekli yere bakmaktan sıkılmıştı. Hafifçe kafasını kaldırdı ve kalabalıkta gözlerini gezdirdi. Bunu yapmasıyla birlikte ilerde başka bir şövalyeyle konuşan prensi görmüştü.

F*ck that nobility!//MinsungWhere stories live. Discover now