19. Bölüm: Skandal

2.8K 699 173
                                    

Keyifli okuyun canlar.

Sabahın erken saatlerinde ofise vardığım gibi yoğun bir tempoya hızla dalıvermiştim. Masaüstü bilgisayarımın ekranı açık, durmadan gelen e-posta bildirimleriyle dolup taşıyordu. Geniş masamın üstü, dikkatle düzenlenmiş evrak yığınları ve klasörlerle kaplıydı; her biri detaylı notlarla ve önemli işaretlemelerle süslenmişti. Telefonum ara sıra çalıyordu, her seferinde hızla yanıt veriyor ve bir yandan bilgisayar ekranındaki rakamları gözden geçiriyordum.

Neden yoğundu bugün bu kadar?

Ofisin geniş penceresinden sızan sabah ışığı, çalışma masamın üstüne düşüyor, klavyemin tuşları üzerinde parıldıyordu. Bir yandan bilgisayarda bir sunum hazırlarken, diğer yandan da yan masadaki yazıcıdan çıkan belgeleri topluyordum. Yazıcıdan yeni çıkmış sıcak kağıtların kokusu, odanın hafif kahve aromasıyla karışıyordu.

Bir elimle telefonumu kulağıma tutarken, diğer elimle bilgisayarın faresini hızla tıklıyordum. Telefon konuşması bittiğinde derin bir nefes alarak, önümdeki içeceğimden bir yudum aldım ve gözlerimi kısa bir an için kapattım. Sonra gözlerimi açıp, enerjik bir şekilde klavyenin tuşlarına dokunmaya devam ettim.

Saat ilerledikçe ofis içindeki hareketlilik artıyordu. Odama çeşitli departmanlardan meslektaşlarım gelip kısa toplantılar yapıyor, projeler üzerinde fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Her bir toplantıdan sonra, notlarımı organize etmek için ekstra zaman ayırıyordum, projelerin her bir detayını titizlikle kaydediyordum.

Öğle vakti yaklaştığında, bir an olsun yerimden kalkmadan, öğle yemeği için getirilen sandviçimi masamda yerken, e-postalarıma ve projelerime dalmış bir şekilde çalışmaya devam ediyordum. Her zaman olduğu gibi, yoğun iş temposuna rağmen, ofis içindeki her hareketten haberdar olacak kadar dikkatliydim.

Sanırım artık işimde çok iyiydim. "Bu kadar çalışmak bu bünyeye zarar," diyerek oturduğum yerden ayağa kalktım.

Kapıya doğru ilerlerken adımlarımı sıkılaştırdım. Kapıyı açtığım anda karşımda Yavuz'u görmekle adeta yerimde donup kaldım. Şaşkınlığımı gizleyemedim, "Senin ne işin var burada?" diye çıkıştım. "Bana neden haber vermedin geleceğini?"

Yüzünde kısa süreliğine bir şaşkınlık ifadesi belirdi sonra yerini sakin bir gülümsemeye bıraktı. "Sürpriz yapmak istedim," dedi, sesinde eğlenen bir tonla.

Bu beklenmedik ziyareti ve karşımdaki bu enerjik haliyle, elimi dudaklarımın üzerine götürüp hafifçe utandım.

"Özür dilerim, belki önceden haber versem daha iyi olurdu," diye devam etti, gözleri neşeyle parlıyordu.

Adama resmen hesap sormuştum. Bir de kırk yıllık arkadaşım gibi. Hep o mesajlaşmalar yüzündendi.

Yavaşça başımı sallayıp, "Evet, belki biraz," dedim, gülümseyerek. "Ama güzel bir sürpriz oldu, gerçekten."

"Kızardın sen," dedi. Başımı iki yana salladım hızla, "Ben mi? Yo, kızarmadım." 

"Gördüğüme mi inanayım yoksa senin söylediğine mi?" dediğinde bir an ne diyeceğimi bilemedim. Ani tepkim nedeniyle şu an utançtan yerin dibine girecek gibi hissediyordum. Bu değişimi o da fark ediyordu. "Kusura bakma," dedim. "Hep o mesajlaşmalar yüzünden... ben sana demiştim ama resmiyeti bozmayalım. Bak ne oldu şimdi, sanki kırk yıllık arkadaşımmışsın gibi davranıyorum."

"Benim için bir sakıncası yok. Benimle istediğin gibi konuşabilirsin."

"Bunu nasıl söylersin?" dedim. "Biri duyarsa neler düşünür, hiç düşünmüyor musun?"

BİR DİLEĞİM VAR ( YARI TEXTİNG )Where stories live. Discover now