22. Bölüm: İlk öpücük

4.1K 903 615
                                    

500 yorum gelmedi. :( Ben yine sizleri üzmemek adına paylaşıyorum bölümü. Yorum yorum diye diye öleceğim bir gün. Keşke ben demeden yapsanız. :)

Keyifli okumalar.

Duyduklarımın ağırlığı altında, zihnim adeta bir buz kütlesine dönüşmüş gibiydi. Sinan'ın, aslında Yavuz olduğunu öğrenmek, ciğerlerimdeki havayı vakumlar gibi içine çekti. Ellerim titriyor, adımlarım istikrarsız bir hal alıyordu. Karşımdaki adam, yüzünde endişeli bir ifadeyle, yavaşça bana doğru eğilip ellerini uzattı. Ama ben, sadece geri çekildim. "Sakın dokunma," diye fısıldadım, sesim titrek ve güçsüzdü.

O, duraksamadan, "Seni kandırmadım," dedi. "Başlarda mesajlarına karşılık vermek istemedim ama seninle konuşmak bana iyi geliyordu. Eğer gerçek kimliğimi hemen açıklasaydım benimle mesajlaşmazdın. Patronlardan, zenginlerden nefret ediyordun, sana herkesin ukala ve kötü olmadığını göstermek istedim." Sesinde samimi bir üzüntü vardı, ama benim için bu yalnızca tuz basılan bir yaraydı.

Başımı iki yana sallayarak, gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Gözlerimdeki yaşlar, dünyamın nasıl tersine döndüğünü işaret ediyordu. Bu adamla, bu kadar yakınlaşmamın, ona dair gerçekleri öğrenmemle nasıl bu kadar altüst olabileceğini sorgularken, kalbimde derin yaralar açılıyordu. Onun sadece bir işveren olmadığını, ona gönül verdiğimi düşünürken, aslında kim olduğunu bile bilmediğim biriyle, en mahrem sırlarımı paylaştığımı fark etmek acı vericiydi.

Ellerim kulaklarıma gitti, dünya sanki uzaklaşıyor, her ses bir uğultuya dönüşüyordu. Sinan—hayır, Yavuz—yalvarır bir tonla, "Oturup sakin sakin konuşalım," dedi. "Kızgın, kırgın olmakta haklısın ama bırak ben kendimi sana tam anlamıyla açıklayayım."

Ama ben, sadece o anki şok ve hayal kırıklığı ile doluydum. Her bir kelimesi, daha önce duyduğum her güven verici sözü, her samimi gülümsemeyi sorgulamama sebep oluyordu. Ona nasıl güvenebilirdim ki? Nasıl olur da bir insan, başkasının kimliğiyle bu kadar derin duygusal bağlar kurabilir? İşte o an, yüreğimdeki çatlaklar daha da derinleşti. Onun bu gerçeği açığa çıkarması, belki de iyi niyetliydi ama benim için bir ihanetten farksızdı.

Dışarıdaki yağmur, pencereye inatçı damlalar halinde vuruyor, her bir çarpış sesi kalbimdeki kırgınlığı yankılıyordu. Yavuz'un sakin sesi, fırtınanın ortasında bir sığınak gibi duruyordu ama ben, o sığınağa girmeyi reddediyordum. Onun bu sakinliği, benim fırtınalı duygularımla çatışıyordu.

"Sen anlamıyorsun," diye bağırdım, sesim odanın dört bir yanına çarpıp dönüyordu. "Bu yaptığın sadece küçük bir yalan değil! Ben sana inandım, sana güvendim. Her şeyimi anlattım. Sen ise... Sen ise bana yalan söyledin. Nasıl güvenebilirim sana artık?"

Yüzünde üzgün bir ifadeyle bana doğru bir adım attı, "İlkay, lütfen, sadece dinle beni—"

"Hayır!" diye kesip attım. "Dinlemek istemiyorum. Her şey çok geç. Seninle konuşmak bile istemiyorum!"

Ellerini havaya kaldırarak bir adım geri çekildi. "Tamam," dedi, sesinde sabırla karışık bir yorgunluk. "Şimdi konuşmayalım. Ama ben arkamı dönüp de gitmeyeceğim, adım adım arkanda olacağım. Ne zaman iyi hissedersen o zaman konuşalım."

"Sözlerin artık anlam ifade etmiyor," diye devam ettim sesimde boğulmuş bir öfke ile. Dışarıda yağmur hızını artırdı, sanki gökyüzü benimle birlikte ağlıyordu.

"Git buradan, seni görmek istemiyorum."

Bir süre sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak, "Anlıyorum," dedi. "Sen hazır olana kadar bekleyeceğim. Ama unutma, ben buradayım, her şeyi açıklamaya hazır."

BİR DİLEĞİM VAR ( YARI TEXTİNG )Where stories live. Discover now