Bölüm 36 - Ağlama, gidemem...

562 44 54
                                    

Ahmet Vedat'ın evinden çıktıktan sonra Vural'ın evine gitmişti. Eve girdikleri gibi sarılmışlardı birbirlerine.

Ahmet sıkıca sarılırken Vural'a hesap sorması gerektiğini hatırladı, hemen Vural'ı itti ve kaşlarını çatıp baktı.

"Senin ifadeni alacaktım ben, unuttum."

"Ne ifadesi?" dedi kaşlarını çatarak. Daha sonra hatırlayınca güldü.

"Bana bak." dedi sinirle kaşlarını çatarken. "Bu çeneyi bir açarım..." dedi işaret parmağıyla çenesini gösterirken. "Bir daha da kapatamazsın." dedi.

"Özür dilerim hayatım." dedi sarılmak için kollarını açarken. Ahmet bir adım geriledi. "Cezalısın, yok sana sarılmak falan."

"Başka ne cezam var amirim?"

Ahmet içeri geçerken "Bana ve kendine dokunman da yasak." dedi.

Vural duyduğu cümlelerle gülerken "bu çok acımasız ama." dedi. Ahmet "gül sen gül, birazdan ağlayarak yalvaracaksın." dedi.

"Yalvaran kişi sen olma Ahmet, dikkat et." dedi meydan olur gibi. Ahmet dönüp kaşlarını alayla havaya kaldırdı. "Polislerin yalvardığı nerede duyulmuş?"

"Yatakta." dedi Vural gözlerini kısıp konuşurken. "Ayrıca, sen bir komutanın yalvardığını duydun mu hiç?"

"Evet, yatakta." dedi ve gülerek koltuğa oturdu. Eline kumandayı alıp televizyonu açarken Vural da gülerek geldi yanına.

Biraz gerisine oturup kafasını Ahmet'in dizlerine koydu. "Yoruldum, dinlenmek istiyorum."

"Dinlen." dedi saçlarını okşarken.

Uzun bir süre yattı Ahmetin dizlerinde.

"Ahmet."

"Efendim?"

Vural derin bir nefes verdi. Aklında bir şey vardı ve sabahtan beri bunu Ahmet'e nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Dizlerinden kalktı. Yüzüne baktı sevgilisinin.

"Sana bir şey söylemem gerekiyor." dedi elini Ahmet'in yanağına koyup okşarken. Üzülmesini istemiyordu.

"Söyle?" dedi Ahmet sorar gibi. Korkmaya başlamıştı.

"Bir hafta sonra, bir göreve gideceğiz. Ne kadar sürecek bilmiyorum. Ama uzun bir sürer sanırım. Yani, bu gittiğim günlük görevlerden biraz farklı, daha tehlikeli."

Ahmet büyükçe yutkundu. Kalbinin sıkıştığını hissetti. Vural'dan şehit haberini aldığını hayal ettiğinde gözleri doldu. Birkaç damla yaş akarken Vural görmesin diye ona sıkıca sarıldı. Ama titreyen bedeninden ve sürekli burnunu çekmesinden anlamıştı Ahmet'in ağladığını.

"Ağlama, gidemem." dedi Vural ona geri sarılırken.

Ahmet gözlerini sildi ve ayrıldı hemen. Sonuçta tehlikeli bir göreve gidecekti. Ağlayarak gönderirse Vural'ın aklı burada kalırdı. Toparladı kendini. Sonuçta o gittikten sonra ağlamaya bolca vakti olacaktı.

"Ağlamadım, polisler ağlamaz." dedi sertçe. Vural güldü. Ama o gülüşün altında en kötü duygular yatıyordu.

Şehit olmak, ölmek korkutmuyordu Vural'ı. Sonuçta komutandı. Ne harabeler, ne cesetler görmüştü hayatında. Kaç insan katletmiş, kaç insanın katledildiğini görmüştü. Onu korkutan Ahmet'ti. Eğer şehit olursa Ahmet'in düşeceği haldi onu korkutan.

Ahmet kendini iyice toparladı ve Vural'a dönüp dudaklarından öptü onu. Her türlü duygudan uzak, veda öpücüğü gibiydi. "Ne zaman gideceksiniz?"

Köy | bxbWhere stories live. Discover now