Fanra çekingen bir şekilde etrafa bakındıktan sonra genç kızın karşısına oturdu.
"Peki neden ben?" dediğinde Lidena balıktan bir parça koparıp ağzına attı.
"Görüyorum ki bunu yapmaya ancak sen cesaret edebilirsin."
Genç adam derince bir nefes aldı. Veliaht prenses öngörülemez birisiydi.
"Sizi koruyacağım." deyince Lidena kafasını iki yana salladı.
"Hayır. Benim korunmaya ihtiyacım yok." dedi açıkça. "Sen diğerlerini benden koruyacaksın. Sürgündeyken büyü yapmama izin yoktu. Büyü yapamazdım. Eğer ki kılıcım olmasaydı." diyerek etrafa bakındı. "Her gelen komutan bunu sorguladı. Nasıl bu kadar hızlı öğrenebilirsin?"
Fanra uzattığı bir parça balığa baktı ve sessizce uzanıp aldı.
"Ama bu çok saçma. Sonuçta yetenek bu demekti. Eğer yeteneğin varsa bazen eğitime bile ihtiyaç duymazdın. Ben bir imparator soyuydum zaten bilmem ve yetenekli olmam gereken şeydi bu." diyerek kaşlarını çattı. "Ama annem öldüğünde bir şeylerin farkına vardım. Ben problemlerimle soyut bir şekilde savaşıyormuşum. Fiilen savaşan kişi annemmiş. Her ne kadar kılıç benim elimde olsa da."
Fanra merakla Lidena'ya baktı. Onun içini açtığını bilmesi bile genç adamı heyecanlandırıyordu.
"Annem öldüğünde toprağa ulaşmak için iki metre kar kazıldı. O günün soğuğu hala ciğerlerimde. Bana hep denizden bahsederdi. Saraydaki çiçekli bahçeden." diyerek gözlerini gökyüzüne dikti. "Ben zaten hiç görmediğimden özlem duymadım. İnsan hiç tanımadığı birini özler mi ki? Tıpkı babam gibi." dedi sonrasında. "Ben babamı tanımıyorum. Nasıl özleyebilirim? Annem, annem her gece babamdan bahsettiğinden mi? Bilemiyorum. O öldüğünde elimde hiçbir şey kalmadı. Şu kılıçtan başka. Babamın dövdüğü annemin işlediği kılıç. Ben henüz doğmamışken. Belki de erkek olduğumu düşündüler."
Fanra merakla öne doğru eğildi. Sabaha kadar dinleyebilirdi.
"Eskiden babamı anlatan annemi dinlerken hizmetlilerin dedikodularını dinler oldum. Sinir olduğum her şey ile gelen giden komutanları öldürdüm. Çünkü dışarı gönderebileceğim tek haber birilerinin ölüsüydü."
Lidena balığa baktı ve kaşlarını çattı.
"Nedense ölmek hiç aklıma gelmedi. Sonuçta babamı, ailemi kaybetmiştim. Sadece evim vardı. Yaşamaya alıştığım hapishanem."
Fanra genç kızın duygularının karmaşıklığını hissetti ama tercüme edemedi. Öfke mi, üzüntü mü, hayal kırıklığı? Tam olarak ne hissediyordu?
"Öyle ki kapılar açıldığında benim için evren bambaşka bir boyut aldı." dedi anlamayarak. "Gülümsemek? Teşekkür etmek? " dedi kafasını iki yana sallayarak. "Annem bile gülümsemezdi. O ölünce, ben büyüyünce anladım. Mutsuzmuş."
Genç adamın elleri kaşındı. Sarılmak, ona kol kanat germek, yanında olduğunu söylemek istedi. Ama kendisine yakıştıramadı. O kimdi ki bir veliahta kol kanat gersin.
"Sonunda başı boş bir hayvan gibi bir hal aldım. Karnım her acıktığında avlandım." diyerek Fanra'ya baktı. "Bu yüzden beni ancak kabiliyetli biri evcilleştirebilir." dedi. "Kendine çeki düzen ver." dediğinde Fanra anlamadı.
"Kararlarımın sorgulanması hoşuma gitmiyor. Karşıma geçilmesinden haz etmiyorum. Eğer bana bir konuda karşı çıkacaksan bu öldürmek olsun." dedikten sonra ayağa kalktı. "Eris'e olan düşmanlığını gözlerinden görebiliyorum. Duygulardan pek anlamıyorum ama bu düşmanlığı tanırım." dedi ve eline kılıcını aldı. "Sana hiçbir şekilde zarar vereceğimi düşünmüyorum ama Eris'e karşı bir şey yapamazsın." diyerek bir iki adım üstüne attı. "Hata bile."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidena
FantasyEski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gablin savaşta ölmüştür. Tahta geçebilecek herhangi bir veliaht yoktur. Zeord, Lidena'yı da savaşa gönde...