3: BU AYRILIK BİR VEDA DEĞİL

18.8K 581 134
                                    

Multimedia: Derin ERTÜRK 

Bölüm Parcası: Ron Pope- A Drop in the Ocean


Üç kelime.

Umutsuz.

Kayıp.

Çaresiz.

Ruhumu esir alan karanlık ve soğuk üç kelime.

Umutsuzdum. Her şeyin 'yoluna gireceğine' inancım kalmamıştı. Gözlerimi kapatıp, her şeyi unutmak istiyordum. Bir karanlığın ortasındaydım. Huzuru bulamayacak kadar karanlıktı. En parlak ışık bile aydınlatamıyordu karanlığımı.

Kayıptım. Kimsenin beni bulamayacağı bir yerlerde, ne yapacağımı bilmeden; başıboş dolaşan, kayıp bir ruhtum. Rehbersiz... Haritasız ... Pusulasız bir ruh...

Çaresizdim. Hem de hiç olmadığım kadar... Kızgın zincire bağlıydı ellerim, hatta tüm bedenim... Çıkmazdaydım. Bir kaçış yolu arıyor, ama bulamıyordum. En yakıcı güneş bile titrememi durduramıyordu. Haykırışlarım, etrafıma örülmüş soğuk taş duvarlara çarpıyordu. Çığlıklarımı benden başka kimse duyamıyordu. Tükenmişliğimi kimse göremiyordu.

İçimi parçalayan bu duygu sadece bir histi. Hiçbir şeyi hissetmiyor olmayı dilerdim. Ama hissediyordum. Hem de çok fazla... Keşke bu bir seçenek olsaydı. Hissetmek veya hissetmemek... Benim kararıma bırakılmış bir seçenek... 

Islanmama aldırış etmeden, taş bankta oturuyordum. Dişlerim titreyerek birbirine çarpıyordu. Gözlerim denize çarpan yağmur damlalarının oluşturduğu yuvarlak şekillere dalmış, kırpılmıyordu. Dalgaların sesi önce uzaktan geliyor, sonra kayboluyordu. Burnuma gelen toprak kokusu annemi hatırlamama sebep oluyordu. Çünkü artık... Toprak kokuyordu. Acaba toprak bu yüzden mi bu kadar güzel kokuyordu? Annemi benden aldığı için mi?

Evden çıktığımdan beri koşmuş, sonunda kendimi mezarlığın yakınındaki bir sahilde bulmuştum. Kabristana gitmeye korkuyordum. Bu saçmalık. Aslında tek isteğim veda edebilmekti. Şimdi ise annemden kilometrelerce uzaklaşacaktım ve veda etmek için yanına bile gidemiyordum. Belki de vedalar sandığım kadar kolay değildi.  Burada bir şekilde varlığını hissediyor ve buna tutunuyordum. Uzaklarda varlığını hissedemeyecektim ve bu yüzden dönüşeceğim insandan korkuyordum. Şu lanet olası kafayı durduramıyordum! Ben hastaydım!

Veda edemezdim. Etmeyecektim. Bunu istemiyorum. Yapamam. 

Veda etmeme gerek yoktu. Çünkü bu bir ayrılık olmayacaktı. Geri dönecektim. Dönmeliydim. Anneme dönmek için sınırlarımı zorlayacaktım. Bütün sıkıntılarımı atmak istercesine, abartılı bir şekilde iç çektim. Omuzlarım çökmüş vaziyette, kambur bir şekilde oturarak deniz ve gökyüzünün birleştiği mavi çizgiye bakarak annemi düşünmeye devam ettim ve göğsümün üstündeki, nefesimi kesen ağırlığın bir an önce hafiflemesini diledim.

***

Uçaktaki koltuğa yerleştiğimde kendime havada oksijen olduğunu ve metalin büzüşerek beni ezemeyeceğini hatırlattım. 45 dakika sonra geçmişimden 480 km uzaklıkta olacaktım. Nefsimi tuttuğumda, her şeyin yoluna gireceğine dair kendimi ikna etme çabalarına giriştim. Yeterince tekrar edersem, belki gerçek olurdu.

Babamın benden istediği iki şey vardı; derslerimi düzeltmem ve normal bir genç kız olmam ya da en azından öyleymiş gibi davranmam. İyi haber; eğer yaza kadar bu oyunu onun kurallarına göre oynayabilirsem, İzmir'e geri dönebilecektim. Kötü haber; başarısız olursam, üniversiteyi bitirene kadar İngiltere'ye gidecektim. Sonrasına yine babam karar verecekti.

BEYAZ KUMRUWhere stories live. Discover now