Episode 4

37.7K 2.1K 274
                                    

Geç geldiği için üzgünüm. Okul başladığından vakit bulamıyordum. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar. ..

Mediada Retra

Tam kulağımın dibinde çalan çan sesiyle yüzümü buruşturarak gözlerimi açtım. Kulağımın dibinde elindeki kendisi küçük sesi büyük çanla sırıtan Retra oldukca sinir bozucuydu. Yatakta binbir zorlukla doğrulduktan sonra etrafa göz gezdirdim. Dün gece Retranın beni getirdiği odaydı burası. Oldukca geniş olan bu odanın hafif kasvetli bir havası vardı. Aynı koridorlar gibi olan bu odanında duvarları ve zemini taşlardan örülmüştü. Buna rağmen içerisi beyaz ahşap mobilyalarla düzenlenmişti. Boğucu görüntüyü dağıtansa odanın nerdeyse her köşesinde bulunan rengarenk çiçekler ve tek bir duvarda bulunun zeminden tavana kadar olan pencerelerdi. Odanın içimde bulunan ve aynı türde dekore edilen banyoya ilerledim. Rutin işlerimi hall ettikten sonra tekrar odaya döndüm. Derin bir nefes alıp yüzüme büyük bir gülümseme yerleştirdim.

- Günaydın.

Retra sabahtan beri yaptıklarımdan dolayı gözlerini devirip 'günaydın' diye mırıldandı. Odanım bir duvarını tamamen örten ve duvarın içinde olan dolabın karşısına geçtim. Ne giyeceğimi bilmezcesine giysilere bakarken Retra hızla yanıma gelip beni yavaşca itti ve dolabın karşısına geçti. İki saniye durduktan sonra eline siyah eşofman şort ve siyah bir badi alıp bana uzattı. Ayakkabı bölümünden siyah spor ayakkabıları çıkarıp uzattıktan sonra hemen giyinmeye başladım. Öncesinde yanında giyinmekten çekinsemde bunun ne kadar saçma olduğunu düşünüp soyundum. Eğilip şortumu giyerken bakışlarım Retra'ya kayarken hayranlık ve şaşkınlıkla bana baktığını gördüm.

- Vay canına.

Bakışlarının sol omzumda olduğunu görünce doğum lekeme baktığını anladım. Badimi de üzerime geçirdikten sonra yatağın ayak tarafındaki pufa oturup ayakkabılarımı giydim. Retra beni aynanın karşısına çekip eline aldığı tarakla nazikce saçlarımı taramaya başladı. Hafif dalgalı olan saçlarımı lastik tokayla at kuyruğu yaptı.

- Hazırsın.

- Teşekkürler.

Aynada bir kez daha kendime baktıktan sonra Retra'ya döndüm.

- Şimdi?

-Şimdi tatlım. Seninle birlikte School of Powers'a gideceğiz. Orada elementini kullanmaya öğreneceksin.

- Tamam. Zor olmasa gerek.

-Sen öyle san.

*******

-Ahhh. Yapamıyorum işte.

Bu kaçıncı denememdi saymadım ama bu sefer de başarısız olmuştum. Bu element işi hiçte kolay değildi.

- Tamam Alexa. Bu günlük bu kadar yeter.

Üzerinde deri tayt ,beyaz gömlek ve uzun deri yelek olan bayan Lawrence sonunda insafa gelip beni saldığında derin bir nefes alıp dışarı çıktım. Burası kasvetli bir havaya sahip bir barakaydı. Retra beni hiç bir yere uğramadan ve kahvaltı dahi yapmadan buraya getirmişti. Ve bayan Lawrence geldiğimden beri elementimi kullanmada bana yardımcı oluyordu. Ama başarısızlıkla sonuşlanan bu dememeler ikimizide yormuştu. Bilinmeyen element olan Kristal elementi kullanılması zor bir elementdi. Diğer elementler dibi kullanılmasını beklemek büyük bir aptallıktı. Saraya doğru yürürken gözlerimin diğer seferlerdeki gibi karardığını hiss ettim.

- Bir gelişme varmı Patagor?

- Önemli bir gelişme yok efendim.

Tekrar aynı sahneydi. Yüzünü göremediğim adam ve beli bükük olan kel adam.

- Kızı eğitmelere götürdüler. Gücü her ne kadar büyük olsada kullanmakta aciz.

Yüzünü göremediğim adamdan büyük bir kahkaha duyuldu.

- Mariananın tehditlerinin ne kadar boş olduğu kanıtlandı.

- Evet efendim. Tüm eğitim boyunca barakada onu izledim. Onu eğitmesi için Hanna Lawrence görevlendirildi.

Yüzünü göremediğim adam elinden eksik olmayan kadehten bir yudum aldı.

- Bayan Lawrence. İyi bir eğitmen. Hatta Host'un en iyi eğitmeni. Anlaşılan Mariana bu kız için tüm imkanlarını kullanmaya hazır.

Kaşlarımın çatıldığını hiss ettim.

- Seni fark eden oldumu Patagor?

-Hayır efendim. Görünüm iksiri sayesinde beni sıradan bir Host görevlisi olarak biliyorlar.

- Alexa!

-Bayan Tanrıça bizi duyuyormusun?

Silkinip kendime geldiğimde tam karşımda duran ikizleri yeni fark ediyordum.

-Pardon. Dalmışım.

İkiside bana gülümsedi.

- Önemli değil. Biz düşündük ki belki sende Gezi'ye gelmek istersin.

-Gezi?

-Ayda bir yada iki kez düzenlenen vahşi doğa yürüyüşü. Gezi de hem gücümüzü kullanarak pratik yapıyor hem de tecrübe kazanıyoruz.

-Güzelmiş.

O sırada hala isimlerini bilmediğimi hatırlayınca sormayı akıl ede bildim.

- Sizin isimleriniz ne?

-Ben ben Finn.

- Bende Dinn.

Onlara daha da dikkatle bakarak kimin kim olduğunu unutmamak için ezberlemeye çalıştım.

-Eee yemeğe geliyor musun?

-Olur.

Dinn ve Finn'le yemekhaneye doğru ilerlemeye başladık. Burası uzun açık büfesi olan ve aynı şekilde uzun masaları olan kapalı bir alandı. Açık büfenin sırasına geçip tabaklara yemeyimizi almaya başladık. Sonra Dinn'in beni çekiştirip getirdiği uzun masaya oturduk. Bu masada sadece benim gibi eğitilenler vardı. İki masa ötemizde Retra ve onu gibi olan element yardımcıları vardı. Yemeğimi yemeye başlayacakken gözlerim karardı.

- Yine git Patagor.

- Baş üstüne efendim. Hemen gidiyorum.

O sırada kel adam bir kaç kelime mırıldandı ve görünümü değişti.
Karşısında yüzünü göremediğim adama baş eğip ani bir toz bulutuyla ortadan kayboldu.

Tekrar kendime geldiğimde bu sefer hemen etrafa bakmaya başladım. Bu garip davranışım Finn ve Dinn'in dikkatini çekmişe benziyordu. Ve tam o sırada o beli bükük adamın sonradan dönüştüğü adamı gördüm. Duvar kenarından bana bakıyordu.

Bilinmeyen ElementDove le storie prendono vita. Scoprilo ora