Episode 20

16.5K 1.3K 207
                                    

Özür dilerim. Geç geldi. Fakat diğer bölümde de belirttiğim gibi Türkiyeye gelmiştim. Telefonum yanımda olmadığından bölüm yazamamıştım. Umarım telafi ede bilirim. Sizleri çok seviyorum. Bana çok destek oldunuz.İlham gelmediğinde sırf sizin için kendimi zorladım. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum.
Player : Imagine  Dragons -Roots

Yazardan...

- Lütfen sakin olun efendim. Prenses akıllı bir kız. Ne yapacağını biliyor.

- Endişeliyim Mar. Ya başına bir şey gelirse?

Odada durmadan bir köşeden diğer köşeye giderken yaydığı endişe duygusu tüm odayı kaplamıştı. Nasıl endişe etmezdi. Soluduğu hava bile tehlike kokarken bir yerlerde güven ola bileceğine inanamıyordu.

- Başına bir şey gelmeyecek. Bundan eminim.

- Umarım öyledir Mar.

Karşısındaki kadının endişeli hali onu güldürmüştü. Ama bu bambaşka bir gülüştü.  Hayranlıkla dolu bir gülüştü.

- Onu çok seviyorsunuz Kraliçe'm.

- Tabikide seveceğim.  Onu hem kendim hem de Johnson adına seviyorum.

- Efendi John burda olsaydı dayanamazdı.

Sevdiğini hatırlamasıyla gözlerini kısarak tebessüm etti güzel kadın.

- Ah John. Ne kadar da  düşkündü kızına.

Derin bir iç çekti. Kalbindeki boşluk kendini belli etmek istercesine sızladı. Elini kalbine götürdü. Başını masmavi gökyüzüne kaldırdı. Usulca gözlerini kapayıp mırıldandı.

- Kızımızı koruyacağım John. Söz veriyorum.

*******

Hava artık kararmıştı. On dakikalık uçuşun ardından sonunda yere inmiştim. Taş kaleye bakıp iç çektim. Buraya ilk geldiğim gün hiç bir şeyi ciddiye almamıştım. Ama sonrasında yapılan konuşmalar, yaşanan olaylar sayesinde her şeyi kavradım. İçinde olduğum bir savaş değildi. Büyük bir tartışmaydı. Prenses kimin olacak tartışması. Ama gittikce zorlanıyordum. Karar vermekte,  düşünmekte ve hareket etmekte zorlanıyordum.  Derin bir nefes aldım. Yanlış yapmaya lüzum yoktu. Artık doğru kararlar vermeliydim.

-Bayan Abigail.

Hızla arkamı döndüğümde onları gördüm. Ardor, dörtlü ve o. İsmi neydi?

- Troy.

Dudaklarımdan dökülen isimle hepsi şaşırmıştı. O hariç. Bana garip bir ifadeyi bakıyordu. Sanki bir mucize görmüş gibi. Dikkatli adımlarla bana yaklaştı. Tam karşımda durduğunda elini yavaşca kaldırdı. Yüzümde kayan eli tüm vücudumu ürpertmişti.

- Gerçeksin.

Hala etkilenmiş bir şekilde yüzüme bakıyordu. Gözler büyük  bir ışıkla parlarken dudakları aralandı.

- Vay canına.

Gözleri tüm yüzümü dolaştıktan sonra gözlerimle buluştuğunda içimde bir kıvılcım alevlendi. Beni boğan bir akınla karşı karşıya kaldım. Bu çok garip bir histi. İçimde adlandıramadığım bir sürü duygunun dolaştığını hiss ediyordum.   Biz birbirimizi bakarken gözlerimin kararmasıyla yere çöktüğümü hissettim. Ah tamda zamanıydı!

Bilinmeyen ElementHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin