Episode 14

23K 1.5K 292
                                    

Bu bölüme bayıldım. Bence yazdıklarımın en güzeliydi. Artık sırlar açılıyor. Karanlıklar ortaya çıkıyor. Ve hiç beklenmedik olaylar başlıyor. Ve eğer Player'de koyduğum şarkıyla dinlemezseniz hiss edemezsiniz. Okuyan herkezin oy ve yorum yapmasını umuyorum. Ve sizlerinde desteğiyle kitabımızın büyük bir kitleye sahip olacağını umuyorum. Tek istediğim büyük bir wattpad ailesine sahip olmak. Bölümler okunma ve oy sayısı gönlümce olduğunda gelecek. Çünki eminim hepiniz gittikce azalan okuma sayısının farkındasınızdır.
Player : Les Friction-Who will save you now
Mediada da Abigail.
İyi okumalar...

-Hades!

Omzumdaki ellerin çekildiğini hiss ettim. Ama o tarafa bakmıyordum. Sadece karşımdakine kitlenmiştim. Evet oydu. Her defasında elinde kadehle gördüğüm ama yüzünü göremediğim adam. Hades. Başıma tüm belaları açan. Bakanlığa gitmemi sağlayan ve tekrar Host'a gelmemi sağlayan adam. Bedenim benden habersiz ayaklanmıştı bile. Son adımlarını da atıp benden iki adım aralıda durdu. Yüzünde anlayamadığım bir ifade kol gezerken benim yüzümdede aynısı vardı. Bakışlarımız boş değildi. Fakat bir duygu barındırmıyordu.

- Abigail.

Sesi duyduğum gibi değildi. Duyduğum ses bambaşkaydı. Her seferinde duyduğum sıradan ses değildi. Çok daha farklıydı. Çok daha kaba ve çok daha naif. Nasıl bir adamdı bu böyle. Hem siyah hem beyazdı. Hem güzel hem çirkindi. Hem çok kötü hem de çok iyi görünüyordu. Nasıl olurdu böyle bir şey. Dünya sadece ikimizin etrafında dönüyor gibiydi. Her şey çok yavaş ilerliyordu. Zaman durmuş gibiydi. Tüm sesler bizden uzaktı. O siyahlar içindeyken etraf hızlandı ve beyaz yarandı. Her yer beyazdı. Bir an çırılçıplak olduğumu sandım. Ama öyle değildi. Vücudum yeni doğmuş gibi hiss ederken ruhum aksine yaşlı olduğumu bağırıyordu. Yavaşca elini kaldırıp bana uzattı.

- Bana gel Abigail.

Hiç bir şey düşünemiyordum. Her denediğimde beynim bana karşı geliyordu. Düşünmeme izin yoktu.

-Bana gel Alexa.

Karşımdaki kişi beni hoş bir biçimde kötülüğe çağırıyordu. Daha dikkatli baktım yüzüne. Hem yaşlı hem de gençti. Hem melek hem de şeytandı. Hem ateş hem de suydu. Ama tüm bu iyi özellikler kötülüklerini saklamak içindi. Yasak meyve gibiydi görünüşü.

- Bana gel.

Sesi Havva'nın yoldan çıkaran sesiydi. Günahın cazibesine sahipti. Gürültünün sükutuna sahipti.

- Bana gel Kraliçe'm.

Sesi hem çok yüksek hem de çok alçaktı. Peki o bu kadar bilinmezse ben onu nasıl tarif ede bilirim. Onun hem karışık hem de açık oluşunu nasıl tanımlarım.

- Aradığın sorulara cevap burda. Bana gel Tanrıça'm.

Beni çağırıyordu. Günah beni çağırıyordu. Hiyle beni çağırıyordu. Fitne, hırsızlık, kötülük beni çağırıyordu. Biliyordum. Fitne hırsızlıktı. Her ne kadar hoş olsada öncesi, hırsızın sonda kesilir eli. Ama dayanamıyordum. Günahın cazibesine dayanamıyordum. Gittim. Ona doğru gittim. Şeytana doğru gittim. Bana uzattığı elini tuttum. Ve aniden beklenen oldu. Beyaz yok oldu. Yerini siyah aldı. Huzur gitti ve yerini korku aldı. Ateş geldi etrafa. Zaman daha hızlı aktı. Vücudumda kan o kadar hızlı akmaya başladı ki, damarlarımın takatı yetmedi. Sadece ruhum durmuştu. Karşımdaki yasak meyveye baktım. Artık güzellik ya da çirkinlik yoktu. Yaşlılık ve gençlik yoktu. Karşımda kocaman bir hiçlik vardı. Siyah maskeli, siyah pelerinli hiçlik. Yer ayaklarımın altından kayarken ellerini tutmak istedim. Ama bir hayalet gibi içinden geçtim. O an farkettim. Hiç olan o değildi. Bendim. Etrafta hiçlik vardı. Fakat ben gerçeği istiyordum.

Bilinmeyen ElementWhere stories live. Discover now