Episode 8

29.3K 1.7K 232
                                    

Player:Multifandom-I'm so sorry
Beğeneceğiniz bir bölüm ve uzun.  Fikirlerinizi ve önerilerinizi yoruma yazarak yazarınızı mutlu edersiniz. Hikayeye kapak ve ya tanıtım videosu yapa bilecek olan bana ulaşa bilir mi? Özelden. Bu arada bir sonraki bölüm iki gün sonra gelmeyecek. İki gün aralıklarla yazıyorum. Fakat yetişmekte zorlanıyorum. Anlayacağınızı umuyorum.
İyi okumalar...


Ceep taşlı yolda ilerlediği her saniye bana bir saat gibi gelirken yağmur sanki ruh halimi yansıtmak istercesine yağıyordu. Element Bakanlığına her geçen saniye daha da yaklaşırken geçen bir kaç günü düşünüyordum. Her ne kadar bağlanmasamda oraya alışmıştım. Ve ayrılıp başka bir yere gitmek ve orda üç ay kalacağımı bilmek garip hiss ettiriyordu. Hava kararmıştı. Buna yağmur ve sessizlikte eklenince baya korkutucu bir  manzara yaranıyordu. Karanlık yolda sadece farlardan gelen ışıkla hareket eden siyah araçta sürücü ve uzin saçlı adamdan başka kimse yoktu. Adının Argor olduğunu öğrendiyim adam hiç konuşmuyordu. Yanında gelen askerlerse benim eşyalarımla birlikte bizden bir saat önce yola çıkmışlardı. Gelen emire kimse karşı çıkmamış çıkamamıştı. Ayrıca Bakanlığın benim için güvenli olduğu düşünülüyordu. Bu yüzden Mariana biraz sinirli biraz mahçup bir şekilde zorluk çıkarmadan beni Ardor'a vermişti. Sonunda sessizlikten sıkılıp konuşmak amaçlı Ardor'a döndüm.

- Ne kadar kaldı?

Başını hafifce bana çevirip gülümsedi.

- Merak etmeyin bayan Abigail. On dakika sonra bakanlığıngiriş kapılarından geçecek ve beş dakika sonrada kalacağınız binaya varacağız.

-Bana neden Abigail diyorsunuz?

-Bayan. Bu sizin gerçek isminiz. Abigail Kristal. Alexa sadece size saklanmanız için verilen bir isim.

Başımı olumlu anlamda sallayıp tekrar cama döndüm. Karanlık ormanı izlerken gördüğüm kırmızı gözler beni korkutmuştu. Önce ürkerek geri çekilsemde sonra cama daha da yaklaşıp arabayı takip eden kırmızı gözlere baktım. Hemen ardından kırmızı gözlere parlayan gri gözler eklendi. Daha da dikkatle baktığımda bunların iki ayaklı ama insan olmayan iki canlı olduğunu anladım. Tam ağzımı açıp Ardor'a onları söyleyecekken masmavi olan parlak gözler her ikisini içine çekmiş gibi kaybetti. Karanlıktan dolayı sadece silüet olarak gördüğüm bu canlılar her ne kadar beni merak ettirsede bu sıralar sık sık yaptığım şeyi yapıp sustum. Dakikalar sonra Ardor'un dediği giriş kapılarından geçtiğimizde beş dakikamız kaldığını hatırlayıp yayıldığım koltukta dikleştim. Burdq beni nelerin beklediğini bilmiyordum ama geçirdiğim bir kaç güne bakılırsa burdaki üç ay pekte sakin geçmez gibime geliyordu. Host'un arazisine nazaran burası daha büyük olmasına rağmen iç karartıcıydı. Element Bakanlığı element halkların başında duruyordu. Host'ta bakanlığın himayesi olan halklardan biriydi. Araba büyük bir binanın önünde durduğunda binanın tümünq kaplayan ışıklar karanlığa alışan gözlerimi acıtınca gözlerimi kıstım. Bina tahminimce yüz kat falan olmalıydı. Işıklandırma sistemi baya güçlü olan binanın içine Ardor'la girdiğim anda etrafımızı silahlı askerler toplaştı. Onların arasında ilerlerken bir an havalandım. Etrafta bizi ya da beni gören her kes fısıldaşmalara başlayınca koyulaşan mavi gözlerimle onlara bakıyordum. Binanın içi de dışı kadar ışıklıydı. Ama burada bir kaç saniye durmak ışığa alışmanızı sağlıyordu. Ardor tam önümde yürürken peşinden biraz ilerideki büyük asansöre ilerliyorduk. Biraz daha dikkat krsilince etraftakileri duymaya başladım. Sanki büyük bir mağarada konuşuyorlarmış gibi durduğum seslerde büyük ihtimal elementimin verdiği bir özellikti.

- Aman Tanrım! Bu o mu?

-İnanamıyorum. Burda ne işi var?

-Çok güzelmiş!

Bilinmeyen ElementWhere stories live. Discover now