VAVEYLA

1.6M 42.8K 57.1K
                                    

Krobak – Broken

VAVEYLA

Bir ruhun, bedeni terk etmeden önce kopardığı ölüm vaveylası kimse tarafından duyulmamıştı.

Ölümün santim santim yaklaştığı beden, ruhunun kopardığı çığlıklardan bihaberdi. Genç kız, güçsüzleşen bedeninin bu tepkisinin sebebini yüksek sesli müziğe ve alışık olmadığı kirli nefeslerin onda yarattığı rahatsızlık hissine bağlıyordu. Soğuk terler döken bedenini, titreyen bacaklarıyla içinde bulunduğu, alkolün ve müziğin tavan yaptığı mekânın tuvaletine taşırken, buğulanan gözleri artık neon renkli ışıkların bir bütün halindeki saldırısını tam olarak seçemiyordu.

Barın, soğuk ve boyası kavlamış duvarına tutundu. Küçük adımlar atarak tuvaletin önüne geldiğinde, beti benzi atmış yüzünü örten koyu kahverengi saçlarını geriye iterek, bulanık gören gözleriyle etrafı taradı. En yakın arkadaşını hiçbir yerde göremiyordu, ruhu ise sıkıştığı karadelikte uzattığı yardım elinin tutulmaması yüzünden düştüğü çaresizliğe tutunmuştu. Durumu çok kötüydü, birinin ona yardım etmesi gerekiyordu.

Aniden gelen kusma isteğiyle bar tuvaletinin kapısına abandı ve kapı ileri doğru avına saldıran yırtıcı bir hayvan gibi ileri atılırken; genç kız, zaten onu çoktan terk etmiş olan dengesinin ensesinde dolaşan cılız soluğunu da kaybetti. Bedeni büyük bir gürültüyle, acıyı kirli fayansların arasındaki küçük yarıklara irin gibi akıtarak yere yığıldı. Hiç kimse onu önemsememiş, hatta varlığını bile fark etmemişti. Kalbinde on sekiz yıldır yanmayı sürdüren umut ışığı, bir kalleşin avuçlaması sonucunda tüm şavkını kaybetmiş, sönmeye yüz tutmuştu. Hissediyordu, damarlarından çekilen iradeyi ve yavaşça onu terk eden benliğini tüm gerçekliğiyle hissediyordu.

Dizlerinin üstünde sürünerek tamamen içeri girdiğinde, fayanstaki yarık soğuğu bile hissedemiyordu avuçları. Hissettiği tek şey, acının attığı çığlıklardı ve bu çığlıklar büyük yırtıklar açarak önce bedenini, ardından da ruhunu parçalara ayırıyordu.

Bedeninde kopan vaveylanın dalga dalga dolaştığı teni, bir parça ölüm beyazını derisine nakşetmişti. Eli titrek bir şekilde beyaz mermer lavabo taşına uzandı, parmakları lavaboyu yakaladı ve titrek bir nefes verirken, dizlerine küçük bir emir vererek ayağa kalkmaya çalıştı.

Sonuç: Başarısızdı.

Bedeni büyük bir gürültüyle tekrardan olduğu yere daha sert bir şekilde düşerken, her şeyden bihaber olan en yakın arkadaşı mekânın her bir köşesinde didik didik onu arıyordu. Genç kız, vücudunu doğrultacak gücü artık kendinde bulamıyordu. Pes etmişti. Ona ne olduğunu bilmese de, yaşadığı şeyin sonucunu kafasında tartmış, ona yazılan sonun kanlı harflerini birleştirerek cümleyi tamamlamıştı.

Etkisi altında olduğu şey çok kuvvetliydi ve onun ruhunu emiyordu. Hissetti, genç kız. Ruhunun bedeninden çekilişini en yalın haliyle hissetti. Etini diri diri kemiğinden sıyırmaya çalışsalar, bu kadar yanmazdı canı. Acı tek bir yerde değil, acı her yerdeydi.

Çok değil, birkaç saat önce ağabeyiyle konuşmuş, ağabeyine olan hasretini biraz olsun dindirmişti. Nasıl özlemişti ağabeyini oysa... Ağabeyini son kez göremeden mi bitecekti her şey? Bu yolun sonu muydu? Karnına saplanan bıçak sancısıyla birlikte boğuk bir inilti döküldü dudaklarından. Belinin en ince kemiği kırılmıştı sanki. Nefes alamıyordu artık ve içine hapsettiği nefes ise ciğerlerini beslemeye yetmiyordu.

Eli usulca havaya kalktı, bar tuvaletinin tavanında yanan cızırtılı floresanın yakıcı ve beyaz ışığına baktı gözlerini kısarak. Işık, tıpkı onun bedeni gibi cılızlaşıp titriyordu. Alnı ter içindeydi. Yalnızca alnı değil, tüm bedeni ecel teri döküyordu şu an. Beş parmağını da açtı ve tıpkı bir kuşun perdeli ayakları gibi aralayıp havaya kaldırarak, floresanın ışığının üstüne tuttu. Derisi şeffaflaşmıştı, kör edici ışık onun bedenini tıpkı bir silgi gibi siliyor, yok ediyordu. Biraz daha dikkatli baksa, kemiğini görebilirdi.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin