13. Bölüm: "Külden Adamın Yakasında Yangın İzi"

839K 37K 248K
                                    

Not: Lütfen okuduğunuz bölümleri oylamayı unutmayın. Oylar, bölümlerin geliş hızını büyük oranda etkileyecek artık.

Bu arada 14 NİSAN PAZAR günü saat 13.00'da tüm İZMİRLİLERİ kitapları olsun ya da olmasın, İzmir fuarına bekliyorum. Sizi imza salonunda bekliyor olacağım. Salon bilgisini yayınevimin standından edinebilirsiniz. Gelin de İzmir sarılma görsün :)

Sleep Dealer, Imminence

Sleep Dealer, Away

Murat Yılmazyıldırım, Ben Sana Ölüyorum

Paloma Faith, Guilty

13. Bölüm: "Külden Adamın Yakasında Yangın İzi"

Kalbi, bataklığın dibinde büyüyen bir çiçek gibiydi ama çiçeği ne zaman ellerime alsam, ellerimi hiç kirletmezdi.

Ruhu, yangının içinde küllenen bir fotoğraf gibiydi ama ne zaman ellerime alsam, fotoğraftaki gözler gözlerime değerdi.

Gözleri, külden adamın yüzünün ortasında bir geçmiş gibiydi ama ne zaman ona baksam, gelecek ikimizin sırtında yara iziydi.

Bana, geçmişin ikimizden de çaldıklarının farkındaymış, ikimizin de sırtında aynı yara izinden varmış gibi bakıyordu. Bense ona, geleceğin ikimizin de ruhuna, sırtındaki yaradan daha büyük yaralar açmak için üzerimize yürüdüğünü anlatmak ister gibi bakıyordum.

O dev tablonun önündeydim, bir duvar gibi önümde duruyordu ve evet, o artık bir duvardı. Ben o duvarın önünde durmuştum, duvarın arkasında bir zamanlar olduğum insan vardı ve ben bir daha o insan olabilmekten duvarlarca uzakta duruyordum.

Belimde, kelimeleri sayfalara yerleştiren yazarın parmaklarının ucunu kaplayan mürekkep lekesi gibiydi parmakları, ve ben dokunuşlarının izini bırakan parmaklarının baskısını ruhumda hissediyordum.

"Anılar, Lavin," dediğinde, zihnim sesini bir an kabul edemedi, sonra durdum ve onu dinledim. "Geçmişte bile ikimizi içinde öldürmeye devam edecek."

Anılar, Lavin, dedi ardından zihnime biraz evvel sinen sesi, birkaç dakika önce dudaklarından akan kelimeleri tekrar şekillendirdi. Geçmişte bile ikimizi içinde yaşatmaya devam edecek.

"Yaşatacak mı yoksa öldürecek mi?" diye sordum, ağzım açıldığı an çıkaracağım ilk ses, şaşkınlığın fısıltısı olacak sanmıştım ama ben burada, bu duvarın önünde, parmakları belimdeyken en güçlü halimle ona bu soruyu sorabilmiştim. "Karar ver, Doktor."

"Sana yaşarken ölmenin ne demek olduğunu öğretmeme gerek yok," dedi, sesi usul usul tenime dökülüyordu. "Sen bunu zaten çok küçük yaşlarda öğrenmişsin."

"Güzel," diyebildim sadece. Hep böyle mi olacaktı? Onu bir çıkmaza sürüklediğim anda, o kalkıp o çıkmazın duvarına beni yaslayarak asıl çıkmazın burası, onun yanı, gözlerinin içi, tenini kokusu, bedeninin ağırlığı, ruhunun varlığı olduğunu mu gösterecekti?

"Sana ağır bir şey söylediğimde bile bunu kolaylıkla sindirip, bana çok daha ağırlarını söylemene alışmışım," dedi, parmakları belimde hareket edince ürpersem de kıpırdamadan durdum ve tabloya bakmayı sürdürdüm. "Şimdi burada durmuş, sana benimle olan bir anını gözüne sokmuşken, senin böyle sessiz durman garip."

"Ya da sadece umurumda değildir," diye mırıldandım. "Hım?"

"Ben senin anılarını vereceğin bir adam değildim, öyle değil mi?" Sesi neşeden, alaydan ya da öfkeden olabildiğince uzaktaydı.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin