8. Bölüm: "Kadraja Düşen Cesetler"

952K 33.9K 237K
                                    

Bölüm Şarkıları: RED - Pieces
Alcest - Sur L'Océan Couleur De Fer

8. Bölüm: "Kadraja Düşen Cesetler"

Ruhumun kendini korumak için diktiği duvarların rutubeti kalbimi hasta etmişti. Okulun bahçesindeki büyük sedir ağacına sırtımı yaslamış çiseleyen yağmurun zemine bıraktığı koyu gri lekeleri izliyordum. Avucumda bir rulo şeklinde dürdüğüm kâğıdın içinde seçtiğim bölümün ismi ve sahte kimlik bilgilerim vardı. Kâğıdı tutan avucumu farkında olmadan sıktım, kâğıdın ortası avucumun içinde kırılarak ezildi.

Zihnimin ortasına mum gibi diktiğim sessizlik meşalesi ağır ağır yanmaya devam ediyordu. Okulun otomatik cam kapısı kayarak açıldığında içeriden çıkan birkaç kız öğrencinin arasında Ceyda'nın da olduğunu gördüm. Beni fark edince elini hafifçe kaldırıp salladı, başımı sallayarak ona karşılık verdim. Kalabalığın arasında gözden kayboldu. Derin bir nefes aldım. Ayağımdaki hardal rengi botların bağcıklarından bir tanesi bollaşmış, açılmak üzereydi. Eğilip bağlamaya bile üşeniyordum şu an. Kotumun cebindeki telefon titremeye başladı.

"Evet?"

"Tıpkı küçük bir çocuk gibi firar edip duruyorsun," dedi sert bir sesle. "Yine nereye kayboldun?"

Sesi telefondan daha tok, daha erkeksi geliyordu. Normalde de gerçekten kalın bir sese sahip olduğunu düşündüm. "Ben bir çocuk gibi firar etmiyorum ama sen beni tıpkı çocukmuşum gibi azarlayıp duruyorsun Alaşan," dedim metal bir paranın dilin ucunda bıraktığı o garip tadı sesimin tellerine bulaştırarak.

"Bana nerede olduğunu söyle," dedi, sesi kuruydu. Telefonun arkasından gelen kalabalığın sesini duyabiliyordum.

"Çok mu merak ettin?" diye sordum gözlerimi devirerek. "Bahçedeyim doktor."

"Bahçede olduğunu söylemek bu kadar zor olmamalı. Bana laf sokmaya çalışacağına kısaca nerede olduğunu söyleyebilirsin."

"Falan filan," dedim yanaklarımın içini şişirerek. "Benim de yalnız kalmaya ihtiyacım olabiliyor Alaşan."

"Üzgünüm Sönmez," dedi kendinden emin bir sesle. "Yalnız kalma hakkına sahip değilsin. Yanında olacağım."

Bir an duraksadım. Nasıl oluyordu da hem bu kadar yanımda hem de bu denli uzağımdaydı bu adam? Kısa süren yoğunluk hissi bir an bana çok ağır geldi. Bunu taşıyamadım. Telefonu kapatırken ona tek kelime dahi edememiştim. Sırtımı yasladığım sedir ağacının gölgesinden ayrılıp yağmurun altında yürümeye başladım. Kafamın içindeki toprak, yağmurun suyuyla ıslanacak ve çamurlaşacaktı sanki. Birkaç adım daha attığımda otomatik kapı bir kez daha açıldı ve kartal kadar dikkatli ve keskin bakışların ağırlığını tüm bedenimde hissettim. Kafamı kaldırıp kapıya baktığımda onu gördüm. Altında ipleri beyaz, siyah bir eşofman ve üzerinde yalnızca gri bir sporcu atletiyle hemen kapının önünde dikiliyordu. Avucunda tuttuğu kâğıdı diğer avucuna vurup merdivenleri üçerli beşerli inmeye başladı.

Yağmurun altında dikilip onun yanıma gelmesini bekledim. Hemen önümde durduktan sonra avucunda tuttuğu rulo şeklindeki kâğıtla hafifçe kafamın üzerine vurdu. Kaşlarım anında çatılınca bana göz kırptı. Duraksadım. "Seçimini yaptın mı?" diye sordu çenesiyle elimde tuttuğum kâğıdı göstererek. "Bölümün ne?"

Omuz silkerek, "Modern dans," dedim.

Bakışları birkaç saniye yüzümde yoğunlaştı. Gözlerimi altın kahve gözlerine dikip, "Peki sen?" diye sordum.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin