19. Bölüm: "Buz Uykusu"

744K 36.6K 166K
                                    

19. Bölüm: "Buz Uykusu"

Gökhan Kırdar, Üstüme Basıp Geçme

Buz gibi.

Soğuk.

Bana babamın kollarına tutunarak buzların üzerinde ilerlemeye başladığım o ilk günü hatırlatacak kadar soğuktu bedenim. Çok soğuktu, hissettiğim tek şey soğuktu, var olan tek şey soğuktu. İçimdeki tüm duygular soğuktu.

Kalbimin içindeki hislerin tamamı birbirine geçmiş kemikler gibiydi, bana verdiği tek şey acıydı, tek istediğim hislerden kurtulmak ve soğuğun teslim aldığı ruhumu zihnimde yaktığım yangının önüne taşıyarak çözülmesini sağlamaktı.

Babam kollarını kaldırmış, avuçlarının içini duvara bastırmış ve başını ellerinin dış kısmına yaslayıp gözlerini sıkıca yummuştu. Koltuğunda her çalışma sonrası uyuyakaldığım salonun içindeydim, tavandan aşağı sarkan kristal avizeden yayılan beyaz ışık tenime kar taneleri gibi yağıyordu ve ben öylece dikilirken titriyordum. Babam her defasında yirmi altıya kadar sayıyor, sonra susup bekliyor ve kafasını kaldırmadan yeniden yirmi altıya kadar saymaya başlıyordu. Bunu tam yirmi altı kez tekrarlamıştı.

Annem bembeyaz bir elbiseyle salona giriyordu, çıplak ayakları ne zaman yere değse annemin etekleri öne doğru havalanıyor, ayakları bileklerine kadar açılıyordu; annem beni görmüyordu. Babamın dudaklarından dökülen rakamlar sayıların ellerini tutuyor, sonra zamanın uçurumundan sırtüstü düşüyorlardı ve babam yeniden aynı rakamları ve sayıları ölümün eşiğine sürüklemeye başlıyordu.

Annemin uçları diplerinden daha açık renk saçları dalga dalgaydı, elbisesinin göğüs kısmındaki taşlara takılmışlardı, yüzü bembeyaz ve dudakları çatlamıştı. Yorgun gözlerle salonun duvarlarını seyrediyor, babam her yirmi altıya ulaştığında saklanacak bir yer bulamadığı için yüzündeki sakinlik yerini telaşa terk etmeye başlıyordu.

"Anne," diye fısıldadım ama beni duymadı, çıplak ayaklarının yere düşürdüğü adımları izlemeye başladım, eteği tıpkı rüzgâra maruz kalmış yaşlı bir kadının uzun, beyaz saçları gibi uçuşuyor, barış için havaya kaldırılmış beyaz bir bayrak misali dalgalanıyordu. Salondaki büyük vitrinin önünde durdu, vitrinin içindeki kristal kadehlere yansıması düşüyordu. O kristal takımları görmek içimi dağladı, babam onlara çok değer verir ve asla kullanmazdı; o yüzden her zaman temiz, çiziksiz ve parlak görünürlerdi. "Anne."

"Lavin, saklanmalısın," diye fısıldadı annem, sesimi duyması beni şaşırtmıştı, başımı omzuma doğru yatırıp neden saklanmam gerektiğini sorgulayan bir bakış takındığımda annem beni görmezden gelmeye devam etti. "Baban beni sobeleyecek, senin bu oyunda olmanı istemiyor. Oyunda olduğunu öğrenirse üzülecek, saklan ve oyunda olduğunu ona belli etme."

Anneme doğru bir adım daha yaklaştım, sırtımdan sızan ıslaklığı hissediyordum, içerisi çok soğuk olduğundan yavaşça yutkunup, "Anne, çok soğuk," diye fısıldadım.

"Biliyorum," dedi annem. "Bu yüzden saklanmalısın."

"Anne..."

"Lavin, git."

Bir adım geri çekildim, bakışlarım hâlâ duvarın önünde duran babama çevrildi ve o an nefesim bedenimin içinde sıkıştı; dudaklarım aralandı, göğsüm büyük bir acıyla dövüldü ve dudaklarımdan bir haykırış dışarı serildi. Babamın sırtından dışarı çıkan kanlar içindeki kalın çubuğa bakarken artık haykırarak ağlıyordum.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin