⚜️1⚜️

108K 3.6K 1K
                                    

Multimedya Akif Demir'im.

Hayat, bir oyuna benzer; istediğimiz kartları elde etmek elimizde değildir ama oynamak elimizdedir.

Terence

❄❄❄❄❄
Geniş, genel müdür unvanına yakışır ölçüdeki büyük ofisinde hızlı ve dalgın adımlarla bir müddet gezindikten sonra yerden tavana kadar uzanan siyah, dışarıdan odanın görülmemesini sağlayan camlardan oluşmuş pencereye yanaştı genç adam. Aşağıdan uzayıp giden yol geçmişine, hayatının dört buçuk senesini geçirdiği kampüse uzanıyordu.

İç geçirerek iş merkezleri arasında yoğun trafiğin hüküm sürdüğü caddeye baktı. Cadde boyunca ellerinde karton kahve bardakları ile gezen gençler ona birkaç sene öncesini en güzel şekliyle hatırlatmıştı. İçilen tonlarca kahve çalışılan onlarca ders ve uykusuz kalmanın en tatlı, lezzetli hali diye düşündü o günleri anımsarken. O an zor gelen her şeyin tadı sonradan damağında kalmıştı sanki. Öğrencilik yıllarının bu ara sokaklarda geçtiğini ömrü boyunca hatırlayacağına emindi. Her kaldırımda ayak izi, gökyüzünün her noktasında sesinin yankısı vardı ve Demir buraları bunları unutmak istemiyordu.

Geçmişe karşı bazen öyle büyük bir özlem duyuyordu ki buna şaşırıp kalıyordu genç adam. Aslında düşünüldüğünde insanoğlu zaten hep böyle değil miydi? Ne fazla ne eksik herkes bir noktada aynıydı. Büyük resmin minik fırça darbeleri olsa da her insan; bir yandan da aynı ressam elinden çıkmış olduğundan bütünün küçük bir parçasıydı belki de.

Ya elde edemediğini merakla karışık hayal ede ede özlerdi insan ya da elinden kayıp gitmiş olanı arardı gözleri. Elindekinin kıymetini bilmez ancak kaybettiğinde onun değerini anlardı. Hayallerindeki elde ettiğindeyse yaşadığı küçük mutluluk çabuk söner sonra da onunla yetinemez daha yüksek bir hedefe dikerdi gözlerini. Gözü doymaz gönlü kanmaz bir ayağı hırs çukuruna batmış halde yaşardı insanoğlu. Sonunda gireceği çukuru kendi kazdığını, toprağını elleriyle eşelediğini bilmez gibi davranırdı. Bunları düşünmek zihnini yeterince yormuştu, yaşadığı ana odaklanmaya çalıştı.

Çekişmeli, yorucu ve her anlamda onu zorlayan bir ihale sürecinin ardından şimdiye kadar girdiği en büyük ihaleyi kazanmıştı. Ona acemi ve hırslı diyenlerin inadına daha çok çabalamıştı bu iş için. Bu ihale için gerçek anlamda her şeyini ortaya koymuştu genç adam. Parasını, zamanını ve her zaman kendisi için bir övünç kaynağı olan pratik zekasını hepsini bu iş için seferber etmişti. Günlerce ihaleye girecek her şirketin vereceği teklifin tahmini rakamın analizini çıkarıp daha az maliyetli ama kâr oranı aynı olacak bir plan hazırlamıştı.

Sonunda da bu çabaları karşılık bulmuştu. Kazanan kendileriydi, kaybedense onu umursamayan, acemi olarak nitelendirilen ve çabalarını yersiz bir hırsla özdeşleştirenler olmuştu. Üniversite son sınıfta okuduğu kişisel gelişim kitaplarından birinin adını bu noktada düstur edinmişti.

Ya bir yol bul ya bir yol aç ya da yoldan çekil!

Demir iş hayatında üçüncüsünü kesinkes reddetmiş, kesip atmıştı onu hayatından.

Bugün her ne kadar iş yaşamındaki zaferini kutlaması gereken bir gün olsa da pek kutlama havasında değildi. Elbette kazandığı, hakkında ileri geri konuşanları mağlup ettiği için mutluydu ancak bu ne yazık ki bazı nedenlerden buruk bir mutluluktu. İçini kemiren, onu dar boğaza sürükleyen bir sıkıntı yüzünden boğuluyor, nefes alması gitgide daha çok güçleşiyordu. Mutlulukları bile yarımdı bu yüzden.

Mayısın son günleri gelip çatmıştı. Mevsim yaza, takvimler Hazirana dönerken ülkesine geri dönüş günü gitgide daha da çok yaklaşıyordu.

ANLAŞMALI GELİN•GELİN SERİSİ 1•Where stories live. Discover now