Ev

205 20 21
                                    

Uçak alçalmaya başladığında karışık hisler içindeydim.. Ailemi ve gerçek olduklarını düşündüğüm arkadaşlarımı özlemiştim, artık kimseye güvenemeyecek gibiydim maalesef Ezgi'den sonra... Boston'ın karlı havasından sonra İstanbul biraz daha yumuşaktı, 15 derece civarında ve yağmurluydu, yine de Michael çok daha güzel bir havaya gitmişti, kıskanmadan edemiyordum.

Uçaktan havalimanına açılan koridorda yürürken aklıma binlerce düşünce hücum ediyordu, pasaport kontrolünden geçtikten sonra Didar bağırarak bana sarılmasa hiçbir şeyi farketmeyecek gibiydim. Annem ve babam ise biraz ötede gülümseyip el sallıyorlardı. O an tüm düşüncelerimden sıyrılıp onlara koşmaya başladım, bir yandan 25 yaşındaki kardeşimin elinden tutuyordum.

"Güzelim, Amerika sana yaramış, daha güzelleşmişsin" dedi annem yüzümden defalarca öperek.

Sonra babama sarıldım, belli etmemeye çalışsa da çok özlemişti beni.

"Biliyor musun Didem, babanı kaç kere Boston'a uçak bileti almaktan döndürdük,  öyle sık özledi ki seni"

Bunu duymamla babamı kendime çekip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

Sonra bavullarımı almak için banta ilerledik, kardeşim ve ben biraz önden yürüyorduk:

"Ne zaman anlatacaksın Michael ile sevgili olma hikayenizi?"

"Zaten anlattım bunu Didar!"

"Ama canlı canlı dinlemedim, bizim kızlara da anlatacaksın, daha söylemedim merak etme"

"Bakarız, şimdi çok yorgunum"

Didar kafasını çevirip kollarını kavuşturdu:

"Annem çok haksız... Amerika sana yaramadı, hala çok sıkıcısın!"

Onu kendime çekip kolumu omzuna dayadım, bantın oraya gelmiştik, neyse ki bavulları almamız çok da uzun sürmedi.

Eve gittiğimizde jetlagin etkisiyle akşama kadar uyudum, her seferinde çok kötü etkileniyordum.

Daha yeni uyanmıştım ki telefonumda müsait olunca aramamı söyleyen bir mesaj gördüm, mesaj Irmak'tan gelmişti...

"Alo, merhaba canım"

"Günaydın Didemcim"

Yeni uyandığım bu kadar mı belli oluyor diye düşündüm, neden geç geldiğimi falan anlattım, buluşmak için bir vakit ayarladım. Saate baktığımda gece 1'e geldiğini farkettim ama hiç uykum yoktu. Michael'ı aramak istiyordum ama uyandırmaktan korkuyordum, onun yerine mesaj attım

"Seni özledim"

Telefonumu cebime koyup odamdan çıktım, herkes uyumuştu. Etrafa göz gezdirdim, sanırım evin salonuna uzun süredir gelmemiştim, Emre ile aynı eve taşındığımızdan beri ailemin evine çok uğramamıştım zaten, bu da yaklaşık 4 sene ediyordu. Pek kullanılmayan şöminenin üzerinde Didar ve benim çocukluk fotoğraflarımız vardı, nerdeyse hepsini annem çekmişti. İlkokula başlarken stüdyoda çekilmiş fotoğrafımı gördüğümde gülmeye başladım, o çok mutlu gözüktüğüm fotoğraflardan sonra okula gideceğimi anladığım anda çığlık çığlığa ısrar etmiştim. Didar'ın bebekken stüdyoda çekilmiş fotoğraflarını gördüğümde annemin benim böyle fotoğraflarım olmamasına çok üzüldüğü aklıma geldi. Ege'deki küçük bir sahil kasabasında doğmuştum, hatta kasabanın da ücra bir köyünde, büyük bir şehri geçtim, ait olduğu ilin merkezine bile çok uzaktı. 3 yaşıma kadar orda kalmış, sonra İstanbul'a taşınmıştık, Didar orada doğmuştu ve burada benim doğduğum yerden çok daha fazla imkan vardı, stüdyoda yeni doğan bebek fotoğrafları çektirmek de buna dahildi.

Son Şans || Michael CliffordWhere stories live. Discover now