2. Bölüm.

8K 342 33
                                    


Merhabaa! Şey hikayenin fazla okunmadığını biliyorum ama ben de elimden geleni yapıyorum inanın. Eğer hoşuna gitmeyen varsa okumayabilir tabii. Ama okumak isteyen varsa söyleyebilir mi? Ayrıca hikayenin içeriğinden dolayı da tedirginim yani.. Daha henüz çok başlangıcında olduğu için birkaç bölüm daha yazarım ama daha sonra kaldırabilirim. Neyse ben yine çok konuştum. Sevmeniz dileğiyle?
.........................................................

Ertesi sabah August'un okulda boy göstermesinden itibaren bütün okul kendi arasında fısıldaşıyordu. Bütün o deri ceketi hafifçe dikilmiş koyu renk saçları ve gizemiyle dolabının başında durmuş gelen geçeni izliyordu. Birçok kişinin ona bakıp fısıldadığının eminim ki farkındaydı. Ben de herkes gibi onu izliyordum. Ne gibi belalara bulaşmıştı acaba? Çocuk resmen insanda merak duygusunu uyandırmak için yaratılmıştı. Ben onu incelerken Lilly her sabah olduğu gibi yanımda bitip ödümü kopardı.
"Hey Cole, sen de duydun--"
"Tanrı aşkına Lilly! Şunu yapmayı kesmelisin."
"Off affedersin. Dikkatin başka yerdeydi herhalde?" Başını çevirip August'a baktı. Bişey ima etmiş olabileceğini göz ardı ederek,
"Sabah uykulu halimle burada dikilirken senin yanımda habersiz bir şekilde bitmen dışında, evet dikkatim başka yerdeydi Lilly."
"Tanrım, uykulu halin hiç çekilmiyor. Her neyse şu yeni çocuk, sanırım hakikaten Dave'in oğlu. Adı da--"
"August." Dün gece gördüklerimi hatırladım.
"Evet ama sen nereden biliyorsun?" İç geçirdim.
"Dün gece onu ve Dave'i konuşurken gördüm." Gözleri kocaman açıldı ben de ne gördüğümü kısaca özetledim. Lilly ıslık çaldı.
"Vay canına... Desene yeni bir belalımız var?" Dönüp August'a baktım. İnsanların bakışlarını önemsemeden zilin sesini duyduğu gibi sınıfına ilerliyordu.
"Sanırım." Ayrıldık ve sınıflarımıza gittik. Sınıfın kapısından girdiğimde onu gördüm. Cam kenarındaki bir sırada oturmuş dışarıya bakarken eliyle kalemini çeviriyordu. Yani bizim sınıftaydı. Mutlu mu olmalıydım? Sanırım pek değil. Sessizce yerime geçtim. Onun çaprazında kalıyordum. Ne yazık ki ders Latince'ydi -annemin zoruyla aldığım ders- ve Jason da bu sınıftaydı. Birkaç dakika sonra sınıftan içeri girdi ve yerine geçip kitaplarını çıkarırken beni gördü ve göz kırptı. Yutkunup gülümsedim. O an gülümsemek bile canımı yaktı. Tanrım şu histen bir an önce kurtulmalıyım. O kafasını önüne eğdiğinde ben de eğip ofladım. Gözüm bir an August'a kaydı. Bana bakıyordu. Kendi kendine gülüp başını yine cama çevirdi. Ne yani bana mı gülmüştü? Ama niçin? Belki de acınası halime gülmüştür. Evet bu ihtimal fazlasıyla güçlüydü.
Bayan Lione içeri girdi ve her zamanki gibi Latince yarısını bile anlamadığım bir şekilde sınıfı selamladı ve kısaca ingilizce 'günaydın' dedi.
"Bu arada sınıfımızda yeni bir öğrenci görüyorum, hoşgeldin..." sınıf listesine baktı. ".... August Rivers." August kısaca başıyla selam verdi. Daha sonra başı yine bana döndü. Ona birkaç saniye bakıp önüme döndüm. Yine de bakışlarını üzerimde hissediyordum ve bu tuhaftı. Ders ilerledikçe her zamanki gibi sıkılmaya başladım. Başım sıranın üzerindeyken bir an uyuyakalmışım. Bayan Lione'nin sesiyle uyandım.
"...kim söylemek ister? Evet Bay Simmons?" Kafamı hızla kaldırıp uykulu görünmemeye çalışarak,
"N-neyi Bayan Lione?"
"Tüh, rüyanızda görmemişsiniz demek." Sınıftan kıkırtılar duyuldu. Öğretmenler ve aptalca esprilerine lanet olsun.
"Anı yaşa." Sınıf döndüp August'a baktı. "Carpe diem. Sıradan ama en sevdiğim Latince sözlerden biridir." Ne yani ben uyurken sorulabilecek en kolay şeyi mi sormuştu? Kesinlikle şansa inanmıyorum. Aslında asıl ilgilendiğim konu August'un bir soruya cevap vermesiydi. Yani bilirsiniz kötü çocuklar...dersi pek takmaz. Ya da ben fazla genelleme yapıyorum.
"Çok doğru Bay Rivers, yeni olduğunuz için tam da en temel Latince deyişlerin üzerinden geçiyordum ama sanırım Bay Simmons çok iyi bildiği için ilgisini çekmemiş." Gülümsemeye çalıştım.
"E-evet tabii ki biliyorum Bayan Lione." Bana delici bir bakış attıktan sonra susmaya karar verdim. Teneffüste Jason yanıma geldi. Hala ne istiyordu benden bu çocuk?
"Şu August... Dave'in oğluymuş değil mi? Çok ilginç bir tip."
"Evet öyle ama hakkında pek bir bilgim yok doğrusu." diye geçiştirdim. "Benim derse girmem gerekiyor, daha sonra görüşürüz." sınıftan çıktım. Günün geri kalanı da August'la ilgili fısıldaşmalarla ve rutinle geçti. August bütün gün yalnızdı. Evet, bütün gün onu izlemiştim çünkü onu fazlasıyla merak ediyordum. Tuhaf olansa o benim adımı bile bilmiyordu.
Çıkışta aceleyle hızlı adımlarla okul kapısından dışarı çıktı. Lilly yanıma geliyordu ama onu görmezden gelerek okul kapısından dışarı atıldım.
"Cole! Hey Cole, beni bekle!" Koşarak dışarı çıktığımda onu gördüm ama birkaç saniye sonra bir ara sokağa girip gözden kayboldu. Lilly yanıma geldi. "Nedir bu acelen söylesene?" Hala onun arkasından bakıyordum. Nereye gidiyordu tanrı aşkına? "Cole sana diyorum!"
"Ha? Pardon, dikkatim başka yerdeydi."
"Evet bunun farkındayım." O da benim baktığım yöne baktı ama bir şey göremeyince sorgulamadı. Evden birkaç sokak önce otobüsten indim ve Old Records'a yürümeye başladım. Ben yürürken hava iyice kararıyordu. Belki yine gelmişti. Tam sokağa dönüyordum ki karanlıkta konuşmalar duydum ve duvara yaslandım. Yine bir şeyler dönüyordu. Ama bu sefer Dave'in sesini duymuyordum.
"Bak dostum...buralarda yenisin sana güvenemem. Beni nasıl bulduğunu bile bilmiyorum."
"Araştırdım. Bak geldiğim yerde ben de bunun içindeydim ve şu anda da içinde olmaya ihtiyacım var." Duyduğum sesle nefesimi tuttum. Cevap veren August'tu.
"Ben senin gibileri çok gördüm adamım. Birkaç gün sonra pısıp polise kaçarsan--"
"Beni anlamıyorsun. Bunun başındaydım. Senin pis işlerinin gittiği yeri de çok iyi biliyorum. Beni buna almazsan asıl o zaman öterim." Hafifçe başımı uzatıp baktım. August'un saçlarının karanlıka kaybolduğunu bildiğim için onu tanıdım. Konuştuğu kişiye yaklaşmıştı.
"Pekala..sevdim seni. Şimdilik şunları al bakalım. Daha sonra tekrar anlaşırız." Sesinden anlaşıldığı üzere hafifçe gülümsüyordu. August, ona verilen şeyi aldı ve sokaktan çıktı. Nefesimi tuttum ve hareket etmedim. Neler karıştırıyordu bu çocuk? Başına ne gibi belalar almıştı ve almaya devam edecekti?
Durduğum yerden birkaç saniye sonra ayrılarak yan sokaktan Old Records'ın oraya çıktım. Diğer sokaktan geçmeye cesaretim yoktu. Tam oradan eve gidecektim ki evinin önünde bekleyen Dave'i ve oraya yaklaşan August'ı gördüğünde tine olduğum yerde kaldım. Kendi kendime bir küfür savurdum, tabii merakıma da.
"Neredeydin baş belası?"
"Bundan sonraki okul sonrası karşılama komitemiz bu mu?"
"Dalga geçmeyi kes. Sana bundan sonra doğruca eve gelmeni söylemiştim. Yine yolunu uzattın değil mi?" August derin bir iç geçirdi.
"Sana her gittiğim yerin hesabını verecek değilim baba."
"Vereceksin! Bak seni her seferinde aynı bataktan kurtaramam. Bundan sonraki günlerde bundan tam bir saat önce evde olmazsan evden bile çıkamazsın. Servis geç kaldı dersen de yemem."
"Baba abartı--"
"Ayrıca hafta sonu dükkanda gözümün önünde olacaksın. Tüm gün. Anlaşıldı mı?"
"Kahretsin baba, tek bir hafta sonum var!"
"Ve ben de sana müzik dükkanında kalman için bir şans veriyorum. İstediklerini dinleyebilirsin. Sanki hafta içi bir şeyler karıştırmıyorsun gibi de davranma."
"Ben--"
"TAMAM MI?" August hiç bir şey demeden binadan içeri girdi. Dave olduğu yerde derin bir iç çekip elini yüzüne kapattı. Birkaç saniye durduktan sonra o da bıkkınlıkla binadan içeri girdi. Ben de daha dazla beklemeden eve yürümeye başladım. Tam iki gündür Dave ve oğlunun kavgasına denk geliyordum, şimdi de bunlara August'un saçma anlaşması eklenmişti. Her ne kadar merak etsem de bunlara daha fazla denk gelmek istemiyordum. Birden kafama haftasonu dükkanda bütün gün bizimle olacağı dank etti. Ya da ne kadar olabilirse işte. O gün onu daha fazla keşfetmek için şansım olabilirdi ama bir yanım ondan olabildiğince uzak durmak istiyordu.
Çünkü August hakkında öğreneceklerim beni fazlasıyla korkutmaya başlamıştı.


After Decisions (GAY)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora