18. Bölüm

3.6K 165 115
                                    

Hem geciktirip hem de bok gibi bölüm yazıyorum biliyorum ama elimden gelen bu. Valla sorry.

"Burada ne işi var?" Vücudumu saran ani öfke ve iğrenme dalgasına ben bile şaşkındım, çünkü parmak uçlarıma kadar olan yanma hissi çok netti.

"Cole..." Onun yüzüne bile bakmıyordum. Annemin zor durumda kaldığını belli edecek bir şekilde adımı söylemesiyle daha bile öfkelenmiştim.

"Cole, yemin ederim yalnızca konuş--"

"Hayır!" Sesini duymamla beraber neredeyse boynumu kıracak bir hızla şu an alev çıkmakta olduğunu tahmin ettiğim gözlerimi ona çevirdim. "Ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bile duymak istemiyorum. Git buradan." Annem endişeli bakışlarıyla ayağa kalkarak hafifçe bana yaklaşmaya başladı.

"Cole, lütfen sorun çıkarma." Onun da ayağa kalktığını hissetsem de yine, yüzüne bile bakmadım.

"Pekala." dedim titreyerek derin bir nefes alırken. "O gitmiyorsa ben giderim. Bunu tekrar yaşamak zorunda kalacağın için özür dilerim anne."

"Cole!" Annemin sesindeki çaresizliği hissetsem de kesinlikle bu adamla bir saniye bile aynı ortamda kalamazdım.

Ve, artık alıştığım gibi, adımın seslenilmesine aldırmadan, kapıyı bile çarpmadan çıktım. 

Bir hedefim olmadan adımlarını hızlandırırken birinin arkamdan çıktığını duydum.

"COLE, BEKLE!"

Duyduğum kalın sesle tekrardan öfkeyle ürpererek topuklarımın üzerinde sertçe ona döndüm.

"İçeri gir Robert." Yumruklarımı sıkmıştım ve hızlı nefes alıp veriyordum. Hulk'a falan benziyordum muhtemelen.

"Cole, ben babanım seninle konuşmaya hakkım--"

"İÇERİ GİR YOKSA BAĞIRIP HERKESİ BURAYA TOPLARIM." Bir anda şoka giren yüz ifadesini umursamayarak arkamda bıraktım ve yürümeye devam ettim.

Nasıl hala babam olduğunu savunabilirdi? Nasıl buraya gelip bunları söyleyebilecek kadar yüzsüz olabilirdi? Gerçekten beni düşündüğü için geldiğine inanmamı beklediğine inanamıyordum. Konuşmak istediği, merak ettiği tek bir konu vardı ve ona göre de beni evlatlıktan reddedecekti ve ya hayatı boyunca umursamayacaktı.

Ne olduğumu yüzüne bağırabilirdim. Umurumda değildi. Ama şu an buna el verecek sabrım yoktu. Onu da ilgilendirmiyordu.

Nereye gittiğimi umursamadan ilerlemeye devam ederken öfkeden de olsa gözümden yaşlar akmasına izin vermedim. O adam için hayatım boyunca döktüğüm göz yaşının yeterli olduğunu düşünüyordum.

Parkın oraya geldiğimde bacaklarım öfkeden ve fazla hızla hareket etmekten titremeye başlamıştı ve hala en ufak bir sakinlik belirtisi yoktu.

Olduğum yerde durup derin nefesler aldım ama olmadı. Olduğum yerde durdukça düşünmek istemediklerim aklıma geliyordu, son böyle hissettiğimde çare için nereye gittiğim ve çareyi nasıl bulduğum.

Sakinleşmemin tek yolunun O olması.

Daha ben engel bile olamadan yaşlar gözümden teker teker düşmeye başlamıştı ve daha fazla ayakta duramayacağımı hissettiğimde bacaklarım son bir kez titreyerek beni taşımayı bıraktı.

Dizlerimin üstünde yaşların betonuna düşüşünü izlerken zavallı hissediyordum. Böyle bir şey yaşamışken bile eninde sonunda aklıma O geliyordu ve ben hepsini bir arada kaldıramıyordum. Boktan tarafıysa kaldırabilmek için ona ihtiyacım vardı.

After Decisions (GAY)Where stories live. Discover now