D Ö R T

6.2K 617 99
                                    


"Sevda benim sessiz ağırlığımdır." Nurullah Genç


Dua... Dua edebilmek... İçini korkmadan, utanmadan, sıkılmadan her şeyi bilene, her şeyi duyana, her şeyi verene açmak...

İçindeki kristal sükûnetle secdedeydi genç adam. İçini açmıştı Rabbine. Önce mazlumların yüreğini sızlatan tuzlu gözyaşlarını söylemişti ona; ümmetin içler acısı halini şikâyet etmişti. Sonra Müslümanların uyanması için, kendilerine gelmeleri için yalvarmıştı. Rabbi her şeyden haberdardı elbet; bu geçici imtihan dünyasında kaç gözyaşı aktıysa, kaç zulüm işlendiyse hepsinden haberdardı. Yine de açmıştı yüreğini; İslam için, ümmet için, insanlar için faydalı olabilmeyi istemişti. Onun affına sığınmış, günahlarından pişman oluşunu anlatmış. En sonunda ise Adeviyye diyebilmişti sadece.

Adeviyye...

؞؞؞؞؞

Trenin penceresinden hızla akıp giden manzaraya dalmışken zihninde yeni bir duruşma tarihiyle oturuyordu. Uzayıp gidecek ve nihayetinde yeterince hak bir adalete erişmeyecek yolun tozlu çıkmazlarında ağır ağır ilerleyecekti. Allah'ın adaleti iyi ki vardı. İyi ki onun merhameti kadar, zalime şiddetli olacak azabı vardı.

"Kıyamet günü için adaletle tartan terazileri koyarız.(Bu sayede) artık hiç kimse hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz.(Yapılan şey) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesap görücü olarak biz yeteriz." [Enbiya 21:47]

Genç adam elinde tuttuğu mealin içini ferahlatan bu ayeti üzerinde usulca dolaştırdı işaret parmağını. Sonra derin bir nefes alıp okumaya devam etti. Bir hayli zaman sonra meali kapatıp çantasına koyduğunda Adeviyye'ye döndü düşünceleri. Ona verdiği mühlet dönüşüyle doluyordu. Sonucu tahmin edememek onu fazlasıyla bunaltıyordu.

Valizini alıp trenden indiğinde Ankara'nın geride bıraktığı soğuk ve telaşlı havası kucakladı Harun'u. Hızlı adımlarla peronları aşıp gardan çıktıktan sonra otobüs duraklarına doğru yürüdü. Eve gitmesi, kaçınılamaz bir biçimde Adeviyye'nin cevabını öğrenmesi anlamına geldiğinden içindeki isteksizlik her adımıyla artıyordu. En nihayetinde müstakil evlerinin bahçesinden içeri girdiğinde bu işin olmayacağını hissetmeye başlamıştı.

Kapı açıldığında ne olduğunu anlayamadan üstüne atılan bir bedenle geriye sendeledi. "Hoş geldin abi. Gözümüz yollarda kalmıştı." Küçük kız kardeşinin bu çocukluğu içini ısıtırken yavaşça gülümseyip kollarını onun beline sardı. "Rabia Hanım görmeyeli epey kilo almışsınız. Belimi kırmadan bıraksanız diyorum hani."

"Hiyh, bana şişko mu dedin? Aşk olsun abi ya! Ben senin gelişini dört gözle bekleyim sen böyle de." Rabia yalandan çattığı kaşlarıyla yüzüne bakarken dudaklarını da büzmüştü. Onun yüzünün haline genişçe sırıtıp eliyle başörtüsünün önünü düşürdükten sonra "Gerçekleri söylemek bir abinin en temel görevidir." diye ekledi bilmiş bir tonda. Küçük kız buruşturduğu suratıyla oflayarak bozduğu başörtüsünü düzeltirken ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdi.

"Herkes beni özlemiş anlaşılan." dedi kız kardeşine bakarken, bütün ailenin içeride olduğunu haber veren sesleri dinlerken. Erkamlar ve Erdemler gelmişlerdi hatta yanılmıyorsa Zeliha teyzesinin sesini de duyuyordu.

"Seni özlemekten değil, sonunda senden kurtulacağımızı haber alınca kutlamaya gelmişler." diye söylendi Rabia bir türlü düzgün durmayan örtüsünün önüyle savaşırken. Sonra bakışlarını ona çevirip sinsi bir gülümsemeyle devam etti. "Abi ya sen ne yere bakan yürek yakanmışsın öyle. Hiç çaktırmıyosun var ya! Adeviyye Abla'nın yanında da kazmasın ama, nasıl oldu bu iş anlamadım."

HasbelkaderWhere stories live. Discover now