B E Ş

6K 637 231
                                    

Hayırlı Ramzanlar

"Der misin bir gün: 

  İnşallah çok bekletmedim seni?"  A. Cahit Zarifoğlu

Hızla geçen günlerin ardından genç adam yaklaşmakta olanın ağılığı göğsünün sol yanına çöreklenmiş öylece oturuyordu. Adeviyye... Gözlerini sıkıca kapatıp derin bir nefes aldı. Adeviyye bir acının içinde yitip gitmiş gibiydi. Evet, evleneceklerdi fakat genç adam, onun sadece boş bir varoluşla yanında olacak olmasından korkuyordu. Hiçbir zaman yüreğine girememek ihtimali onu mahvediyordu. Kadınlar öyle zorunluluktan evlendikleri adamları severler miydi? Mecbur kaldıkları adamlara o minicik yüreklerinde kocaman sevdalar bitirirler miydi? O adamlara kimseye sarılmadıkları gibi sarılırlar mıydı? Emin olamadı...

Genç kadının ne heyecanın ne kederin yer ettiği yüzüyle, annesinin her istediğini yerine getirişini izlemişti Harun. Onun çok düşünmeden, çok pahalıya kaçmadan, çok sevmeden odaları için alışveriş yapışını seyretmişti. Fazilet Hanım'ın ayrı eve çıkma önerisini reddedişini ve her gün evin bir ferdinden çok hizmetçisiymişçesine her işine koşturuşunu... Hepsini görmüştü adam.

Ve her gördüğüyle biraz daha bitmişti Harun. Sonra kendini davalarına, Erkam'la buldukları çocuğa, Tefekkür'e ve geri kalan her şeye, Adeviyye olmayan her şeye, vermişti. Genç kadını nikah gününe kadar mümkün olduğunca görmekten kaçınmıştı, zaten onun gelişinden bu yana Erkam'ın yanında kalıyor oluşu bunu daha da kolay kılmıştı. Lakin düşüncelerden kaçacak yeri yoktu genç adamın. Her zaruri karşılaşmalarının öncesinde ve sonrasında onu düşünürken buluyordu kendisini. Yüzündeki ifadesizliği, gözlerindeki Halil Yasin'den iyi haber alamadıkça büyüyen acıyı, kendisini kendisinden başka herkese bırakışını düşünüyordu.

Yine de eskiden imkansız olan şeyin şimdi imkan dahiline girişine acıyla karışık bir sevinç duymadan edemedi. Sonra Peygamber'in (sav) "Kadınlar size, Allah'ın emanetidir." deyişini hatırlayıp emanetine hakkıyla sahip çıkabilmek için dua etmeye durdu. Bu arada Muhit eniştesinin yanındaki tekli koltukta oturan yaşlı imam ona nasihatte bulunuyordu. Erkam ve Erdem'in saygıyla bu nasihatleri dinlemekte oduğunu fark edince kendisini topladı. Genç adam daha söylenenlere odaklananmadan salonun kapısı açılıverdi.

İçeriye en önde babaannesi ve büyük halası arkalarında annesi ve Adeviyye ile girdiler. Genç kadının üzerinde Fazilet Hanım'ın ısrarlarıyla alınan yeni siyah ferace, dik duran yüzünde sakin bir ifade vardı. Onu yanına oturttular.

Harun, o koltukta sol yanında Adeviyye'yle yüzyıllarca oturdu. Ya da ona öyle geldi. Tereddüdü uzadı uzadı, gelip yüreğine dolandı. Ya vazgeçerse, ya istediği halde vazgeçemezse, ya onu sevemezse, ya sevmezse? Birden içi sıkıldı, ihtimallerden infilak edecekmiş gibi oldu. Sanki öldü Harun... Sanki nefes alamadı... Sonra Rabb'inin onu bırakmayacağını hatırladı. Fettâh olan Rabb'ini hatırladı. İyilik ve kolaylık kapılarını açan, her müşküle çare bulan Rabb'ini; kuluna manevi kapıları açıp yüreklerden tasaları kederleri gideren Rabb'ini hatırladı. Ona sığındı. Hatırladı ve sığındı. İşte bu kadar kolaydı. Sonra... Sonra kadının dingin bir sesle hiç tereddütsüz, hiç nedametsiz, üstelik üç kere, Abdullah oğlu Harun'u kocalığa kabul edişini dinledi.

Sonra nikahları kıyıldı.

﮷﮷﮷﮷﮷﮷﮷﮷﮷

"Erdem biz kalkalım artık. Meryem'in uyku saati geldi."

Kafasını sese kaldırınca Beyza'nın kucağında Asiye Meryem'le birlikte salonun kapısının ağzında durduğunu gördü. Erdem ayaklanmış ve çoktan karısıyla kızının yanına yürümeye başlamıştı. Ama önce kayınbiraderinin önünde durup elini omzuna koydu.

HasbelkaderWhere stories live. Discover now