O N D Ö R T

4.7K 477 74
                                    

"Kuş olsaydım kestirmeden gelirdim sana. Irmaktım. Döne döne geldim. Kaç yanılgıdan geçtiğimi bilmiyorsun. İstersen anlatırım. Çünkü senden sonra benim bir geçmişim olsa da bir, olmasa da bir." Nazan Bekiroğlu

Saatlerce önce yaşananlardan neredeyse hiçbir iz taşımayan odada ağlamaktan yorulmuştu Adeviyye. Fakat yine de gözlerine söz geçiremiyordu. Acıyan kalbine de... Ne yapacağını bilmiyordu. Onun tanıdığı Harun çekip gitmek yerine gelir yakınında dururdu. Kızıp susmak yerine, sabırla gülümser dururdu. Şimdi bile çok uzağa gitmiş sayılmazdı aslında ancak nedense kadına aralarında bin yıllık mesafeler var gibi geliyordu.

Güzel ağlamıyordu Adeviyye. Çirkin ağlıyordu. Katılarak, hıçkırarak, sarsılarak ağlıyordu. Göğsünün en derininden yükselen iç çekişlerle, su gibi akan burnuyla ve buruşan suratıyla öyle çirkin, fakat öyle içten ağlıyordu. Kimi zaman biraz duruluyor, kimi zaman yeniden hızlanıyordu gözyaşları. Ama mütemadiyen avcunu ağzına bastırıyor sesinin duyulmasına izin vermiyordu.

En nihayetinde biraz kendine gelebildiğinde hakim olamadığı iç çekişlerle ne yapması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Hatasını görüyordu. Her ne kadar bütünü onun üstünde olmasa da çoğunluğun kendisinden olduğunu fark ediyordu.

Gitmeye cesareti yoktu Harun'a. Onun bu öfkesinde kendisini dinleyeceğini sanmıyordu üstelik, ancak vakit adamı dinginleştirmeyecekti bunu da biliyordu. Araya giren her lahzada Harun biraz daha inciniyordu. Birlikte açtıkları yaraları biraz daha büyüyor, biraz daha sızlıyordu. Uzanıp çekmeceden kağıt ve kalem çıkardı. Nasıl başlayacağını bilmiyordu, uzunca baktı kağıda. Sonra başlamayı bildiği tek şeyle başladı.

'Bismillahirrahmanirrahim. Allah'ım sen bana doğruyu yapmakta kolaylık ver. Allah'ım sen içimdekini Harun'a açmakta bana güç ver. Allah'ım bu evliliği senin rızana daha uygun hâle getirebilmemiz için bize yardım et. Birbirimize karşı anlayışımızı artır, sevgimizi çoğalt ve bizi sevdiğin kullarından kıl. Amin.'

Fısıldamayı bitirdiğinde önündeki kağıda ilk kelimeyi yazmıştı bile.

"Harun...

Harun, ben şimdiye kadar kendimi hiç anlatmadım. Kendini anlatmak nasıl yapılır bilmem. Nereden başlarsın kendini anlatmaya?

Sandım ki başıma gelenleri bir cv misali önüne koyarsam hallolur her şey. Sandım ki kronolojik acılarımın en belirginlerini söylersem birkaç cümleyle daha fazlasını duymak istemezsin.

Harun ben kendimi hiç anlatmadım. Dinleyenim yoktu çünkü, sana kadar. Sandım ki istediğin gibi bir kadın olursam, başına dert açmazsam, seni sıkıntıya koymazsam her şey güzel olur. Sandım ki bütün ihtiyaçlarına yetişirsem sana yük olmaktan kurtulurum.

Çünkü bu hayatta ben hep başkalarına yük oldum Harun. Önce anneme, sonra bizi istemeyen akrabalarımıza ve en nihayetinde şu dünyada en yükü olmak istemeyeceğim kişiye; ablama yük oldum ben.

Sana yük olmak istemedim Harun. Senin yükünü hafifletmek istedim. Beni bulup çıkardığın yerden, hikayemizin başladığı yerden bunun imkansız olduğunu göremedim.

Ben sandım ki fakültede başına iş açılmasına, karakterine laf söylenmesine mahal bırakmazsam; evde rahatını, huzurunu kaçırmazsam anlarsın. Seni sevdiğimi anlarsın sandım. Belki senin istediğin kadar değil, belki çok usulca, belki sımsıcak değil ama günden güne büyüyerek, filizlenerek, tomurcuklanarak ve bir gün çiçeklenmesini umut ederek seni sevdiğimi anlarsın sandım.

'Beni sevmediğini biliyordum...' dedin sanki beni, seni hiç sevmemekle itham eder gibi söyledin bunu.

'Beni sevmediğini biliyordum...' dedin ya hani Harun. Ben seni o ilk gece avcumdan öpüp gittiğinde sevdim. Ben seni hastane koridorlarında sığınılacak limanım olduğunda sevdim. Ben seni, beni teselli edecek kelimeleri bulamadığında sevdim, Harun. Bana sıkıca sarıldığında sonra okuduğun cümlelerde, gülümsemelerinde sevdim.

HasbelkaderWhere stories live. Discover now