16. Bölüm - "Durun!"

41.9K 2.6K 219
                                    


"Anne ben yüzeceğim!"

"Kızım, bak dikkat et. Dur hatta, kolluklar yetmez simidini de takalım. GEL BURAYA ARZUM! KAÇMA!"

Annemin kulağımda uğuldayan çığlığıyla irkilerek uyandım. Yıllar önce, babamın bir arkadaşı bize birkaç günlüğüne yazlığını vermişti. O gün, ilk defa denize girmiştim... İlk defa annemin sözünü dinlememiştim.

Derin bir nefes aldım ve nerede olduğumu anlamaya çalışmadan önce, en son neler olduğunu düşünmeye başladım. Mesaj gelmişti ve ayağa kalkmıştım...

Bayılmış olmalıydım. Ve burası da %99.99 ihtimalle bir hastane odasıydı.

Mesaj tekrar beynimde yankı bulurken panikle yerimden doğrulmaya yeltendim. Hafif bir yanma hissiyle elime baktım ve serumu farkettim. Serum askısını kendime doğru çektim ve yastığı dikleştirip, oturur pozisyona geçtim.

Karşımdaki ikili koltuğun çevresinde bir sürü çiçek vardı. Rengarenk, çeşitli cam vazoların içinde, güneş ışığıyla parlıyorlardı.

Kapı açıldı ve hemşire oflayarak bir çiçeği daha koyarken, "Ay ne kadınmış-..." diyerek söylendi. Sırtını bana döndü ve beni uyanık görünce utançla, "Aaa!" diye haykırdı, "Uyandınız mı Arzum Hanım?"

Sence? dercesine bir bakış attım. 

"Ben Öykü Hanım'ı çağırayım." dedi ve odadan neredeyse fırladı.

Sol tarafımda bir sandalye vardı. Sandalyenin kenarında asılı olan koyu renkli ceketin Taner'in olduğunu farkettim.


"Tamam... Bulun onu." derken içeri girdi ve beni uyanık görünce gözleri irileşti. Yorgun gözüküyordu. Kravatını çıkarmış, gömleğinin ilk iki düğmesini açmıştı. Bütün gece oturup beni beklediğini, kıyafetindeki kırışıklıklardan anladım. "Sonra arayacağım." telefonu kapattı ve cebine koyup, hızla bana doğru geldi. Sımsıkı sarıldı. Başımı, güven kokan göğsüne yasladım serumsuz elimle gücümün yettiği kadar sarıldım ona. Başını, saçlarıma gömdü.

"Beni öldürüyordun," diyerek fısıldadı.

Sen koru Allah'ım. Düşünmeyi bile istemiyordum. "Ben iyiyim. Gerçekten." Serum, kaybettiğim suyu ve enerjiyi bana sağlıyor olmalıydı. Olmam gerekenden daha iyiydim.

"Seni öyle yerde görünce..." yatağıma oturdu. Bir eli hala elimdeydi. "Ne oldu?"

"Ben... Hatırlamıyorum."

"Öykü telefonuna bir mesaj geldiğini, ona bakıp paniklediğini ve bayıldığını söyledi." sandalyedeki ceketine uzandı. Ekranı paramparça olan ve eninden bükülen telefonumu gösterdi, "Telefonunun düşüşünden sağlam çıkmadı. Açılmıyor." Kaşları havada, gözlerini benden ayırmadan cevabımı bekliyordu merakla.

Açılsaydı, ne yapardım? "Taksidi biteli 2 ay olmamıştı," kullanılmaz haline bakmak, 1 ay önce olsa beni kahrederdi ama şuan umurumda değildi. "Olsun." diyerek omuz silktim.

Telefonu ceketinin iç cebine koydu ve hafifçe dudaklarını ıslattı. "Sana gelen mesaj neydi dedim?" diye yineledi sorusunu.

O an sesinde, garip bir gerilme hissettim. Yersiz ama son derece ürkütücü... "Mesaj geldiğini hatırlamıyorum." gözlerim, o anların endişesini hatırladığımda irileşti. "Senin dışarı çıkmıştın telefonla konuşmak için."

Başını ağır ağır salladı. "Evet, şantiyede yangın çıkmış. Ama sonra kundaklama olduğunu öğrendik."

"Ne?" ciğerlerimden bütün hava çekildi neredeyse. O dışarı çıktığı zaman bana mesaj gelmesi tesadüf olamazdı.

Son Nefeste (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now