24. Bölüm - "Umudum"

50.2K 2.6K 179
                                    


Herkese uzun bir aradan sonra merhabaa :) Sözümü tuttuğum gibi finalde dâhil bütün bölümleri arka arkaya yayınlıyorum. Kitabı kesinlikle umursamadığımdan veya önemsemediğimden değil. Aksine Arzum ve Taner'i –özellikle Arzum'u- çok seviyorum. Yazmaktan keyif alıyorum fakat okuduğunuz ve bildiğiniz üzere kitabın konusu fazlasıyla durağan... Daha çok insanı empati yapmaya zorlayan, ilişkide 'ben' kavramını fark etmeden irdelediğim bir kitap oldu :D Çok da uzatmanın, cılkını çıkarmanın anlamı olmadığını düşünüyorum. Tadında kalmalı, keyifli bitmeli ve okuduğunuza pişman etmemeliyim. 


Cama vuran damlaları izlerken, cenin pozisyonunu alıp ellerimi sıkı sıkı karnıma sardım.

Attığım çığlıklar yüzünden boğazım acıyor, yapılan iğne yüzünden 'an'ı hissetmekte zorlanıyordum. Bilincimi kaybetmemek ve uzun bir uykuya dalmamak için açılan damar yolunun iğnesini kımıldatıyor, anlık acıyla bilincimi uyanık tutmaya çalışıyordum. Ve bütün acılar... Tam o iğneyi kımıldattığım an, vücuduma nüfuz ediyordu.

Hiçbir tepki vermeme rağmen arkamdan bana sarılan Taner, saçlarımı şefkatle okşarken defalarca kez adımı seslendi. Arzum dedi, bir şeyler söyle susma diye yalvardı... Ne cevap verebildim, ne de bir kelime konuşabildim.

Ona çok şey söylemek istiyordum.

Ama hiçbir şey diyemiyordum.

Odada ikimizin olmasına rağmen, bebek kıkırtıları gelmeye başladı kulağıma. Biliyordum ki buna sebep olan şey, bana yaptıkları iğnenin verdiği etkiye rağmen uykuya direnmemdi. Artık hayal ve gerçek dünya arasındaki duvarı kaldırmış, ikisini de bir arada yaşamaya başlamıştım. "Taner..." dedim çatlak sesimle. Öksürüp, daha düzgün bir sesle konuşmayı denedim ama sesim çıkmıyordu.

"Söyle güzelim," ılık nefesi, saçlarımın arasından ensemi okşadı. "Yeter ki bir şeyler söyle..."

Yastığın üstünde, yanağımı yasladığım elim yumruk olurken dudaklarımın titremesini durdurmak için birbirine bastırdım birkaç saniye. Sertçe yutkundum. "Cinsiyeti belli olmuş muydu?" diye sordum.

Kısa bir sessizlik oldu. "Evet." dedi. Sesi en az benimki kadar kötüydü.

Pembe patik. Mavi yelek. "Neymiş?"

"Erkek."

Elimi yastığın altından hızla çektim ve parmaklarımı göz pınarlarıma bastırıp, yaşların akmasına engel oldum. "Erkek..." sesim can çekişen bir insandan farksızdı. "Erkek babası olacaktın yani..." parmaklarımın arasından süzülen yaşların sıcaklığını hissedince, sıkı sıkı kapadım gözlerimi. "Adını koyalım mı?"

Güçsüz bir nefes aldığını hissettim. "Arzum... Hadi bana dön, yüz yüze konuşalım."

"Umut olsun mu, Taner?" dikkatimi dağıtmak için cama çevirdim bakışlarımı. "Çünkü o benim umudumdu..." omuzlarım sarsılırken, ona döndüm. Yüzüne bakmaya çalışıyordum ama yaşlardan göremiyordum. "İster misin? Adını Umut koyalım mı?" akan yaşlarla bir an yüzü netleşiyor, daha sonra tekrar flu görmeye başlıyordum.

Kollarıyla beni sımsıkı sardı. Burnumu çekerken, kokusu da ciğerlerime doldu. Avucumu, kalbinin üstüne yerleştirdim. Atışını hissetmek için bastırırken, "Olsun." dedi boğuk bir sesle. "Adı Umut olsun."

"O nerede bizi beklesin biliyor musun?"

"Arzum..." diye uyararak beni susturmaya çalıştı.

"Aptal annesi, kendine bir mezarlıktan yer almıştı... Orada olsun mu?" elimi uçsuz bucaksız bir vadiyi gösterircesine savururken, Taner'in göğsüne çarptım. "Çoook güzel manzarası vardı... 5. ayına az kalmıştı Umudumun. Gözlerini açıp kapayabiliyordu. Beğenir! Güneşte geliyordu oraya... Ben şey diye düşünmüştüm... Çiçek ekerler mi diye... Ekeriz değil mi?"

Son Nefeste (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now