27. Bölüm - "Oyun"

47K 2.6K 156
                                    


Merdivenlerden inerken, üstümdeki gömleğin eteklerini salaş bir şekilde siyah kumaş pantolonumun içine soktum. Holden salona geçtiğimde, kapalı havayı görmek; bitmek üzere bir ampul gibi yanıp sönen pozitif yanımla olan bağlantıyı tamamen koparmama sebep oldu. Sesli bir şekilde oflarken, Taner'in salonda yükselen sesiyle adımlarımı hızlandırdım. "Seans bugündü değil mi? Aklımdan çıkmış." bana baktı ve belli belirsiz gülümsedi. "Tamam, teşekkürler görüşmek üzere," dedi ve telefonu kapattı. "Günaydın."

Dün gece yüzünden uyandığımdan beri gündüz düşleri görmeye başlamıştım ve bunun sebebi Maldivler'di. Bu da beni Taner'e aşırı bir şekilde sırnaşmaya itiyordu ama soğukkanlı bir karaktere sahip olduğum için kendimi başarılı bir şekilde dizginleyebiliyordum. "Günaydın, kimle konuşuyordun?" sandalyemi çektim ve bir güç tarafından hazırlanmış, beni iki gün tok tutacak tabağa baktım.

"Tunç Bey. Bugün seansın var." kısa bir süre duraksadı. "Aynı zamanda Hakan'ın davası."

Tabaktan başımı kaldırdım ve bana baktığını gördüm. "Seansa tek başıma gidebilirim. Öykü zaten yanımda oluyor. Benim yanımda olman yerine, Hakan'ın içeri girdiğini görmeni ve bana o anı ayrıntılarıyla anlatmanı tercih ederim."

Kaşları şaşkın bir şekilde havaya kalktı. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

Kendime hep yetebilen bir insan olmuştum. Düştüğümde kalkardım ve hiçbir şey olmamış gibi dizlerimi temizleyip yürürdüm. Sadece son olanlar çok fazla gelmişti ve kalkacak gücü kendimde bulamamıştım. Taner vardı, elini uzatmıştı ve beni bir daha düşmemek üzere kaldırmıştı. Hep olacaktı, hep beni tutacaktı biliyordum ama yine de bazı konularda kendi kendime idare etmeliydim. "Sadece bir makinenin içinde dönüyorum. Ve hiçbir şey olmamış gibi gündelik hayatıma devam edebiliyorum."

"Bilmiyorum..." yüzü belirsizlikle allak bullak oldu.

"Büroya gitmek yerine önce seansa girerim. Sonra büroya geçerim. Öğleden sonra mesai yapmak istiyorum, kabul mü?"

"Evde dinlen."

Takmıştı dinlenmeye... "Oturuyorum ve dosya okuyorum." beni umursamadığını belli edercesine tabağıyla ilgilenmeye başladı. "İnsanlarla iç içe olmak bana iyi geliyor. Evde çok sıkılıyorum, mutsuzlaşıyorum. Görmüyor musun?" Zayıf noktasından vurduğumu saklamak istese de göz ucuyla bana bakarak kendini ele verdi. "Lütfen. Bırak biraz hayatımı düzene sokayım."

Gönülsüz bir şekilde başını salladı. "Tamam." demekle yetindiğinde sırıtarak tabağıma döndüm.

Taner benden önce çıkmış, bende yukarıdan defterimi alıp evden daha güvenli olan büroya götürmek için bir bahane uydurarak Mete'yle beraber hastaneye geçmiştim. Hastanenin girişinde protokol karşılayacakmış gibi heyecanla bekleyen Öykü'yü görmek sırıtmama neden oldu. Mete arabanı kapısını açmadan ondan önce davrandım. "Seans bitince sana haber veririm, Mete."

"Sizi hastaneye bekliyor olacağım," diyerek gitmeyeceğini açıkça belirtti.

"Tamam, sen bilirsin," üstelemedim ve arabadan indim. Öykü beni görünce, hızla koştu ve sarıldı. "Günaydın."

"Günaydın! Nasılsın?"

"Hadi bil bakalım nasıl?"

Ofladı, "Dalga geçme!" diye söylendi.

"İyiyim, ne diyebilirim ki?"

"Kendini nasıl hissediyorsun peki? Belirtiler ne durumda?"

"Hala aynı, pek bir değişiklik yok."

Son Nefeste (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now