19. Bölüm - "Kelebek Ömrü"

50.4K 2.8K 311
                                    

Multimedia'ya bölümü yazarken ki dinlediğim şarkıyı yüklüyorum... Belki öyle okumak istersiniz... "Söyle, neden bu vazgeçiş? /Ne oldu ümitlerine?/ Bu ne keder, bu ne iç çekiş?" cümlelerinde Arzum'u görmek diyorum ve çok konuştuğumu farkedip sizi bölümle yalnız bırakıyorum:D


Sevdiğim hiç kimse bana sırtını dönmemiş, beni her kararımda desteklemişti. Ne güzel bir şeydi, anlatamazdım... 

Fakat şimdi anlatamayacağım bir duygu daha ayyuka çıkıyordu iki gündür. Terkedilmişlik.

Elbette hiçbir şey olmamış gibi bana gülümsemesini ve hayatına devam etmesini beklemiyordum. Ama keşke sarılsaydı... En azından bilirdim. En azından, beni istediğini, beni sevdiğini bilirdim... Ama şimdi hiçbir şey bilmiyordum. 

Güçsüz bir şekilde tuttuğum meyve suyu bardağından, bir yudum alırken karşımda oturan, artık bana yabancı gelen bu adama, tanıdık bir şeyler görme umuduyla bakışlarımı çevirdim. Ona baktığım an, buna tahammül edemiyormuş gibi karşımdaki sandalyesinden kalktı. Yüzünü bile görememiştim, ne renk takım giymiş, tıraş olmuş mu, yorgun mu... "Taner?" diye seslendim aniden.

Durduğunu kesilen ayak seslerinden anladım. Bardağımı ağır bir şekilde bıraktım ve ona döndüm.

O güzel yorgun yüzünde saklamaktan çekinmediği öfkesini gördüm. Ve bir kez daha kendimden utandım. 

"Ben..." devamını getirmekte güçlük çektim. Onu görmek bahanesiyle seslendiğimi söyleyemezdim ya?...

Bir milim hareketlilik dahi olmadı yüzünde. "Kahvaltı yap. Mete bugün dikişlerin için seni hastaneye götürecek." Dedi ve görüş alanımdan çıkıp, hole ulaştı.

Bu böyle olmayacaktı...

Ayağa kalktım ve ona yetiştim. Holün ortasındaki, yüksek ayaklı sehpadaki dosyasını kontrol ediyordu.

"Böyle mi olacak?" dedim ve parmak boğumlarıma çevirdim bakışlarımı.

Derin bir nefes aldı, "Ne bekliyordun bilmiyorum ama... Benim için olması gerekenler tam olarak bu." Kapı çaldığında, başımı kaldırdım ve göz göze geldik. O esnada Yaren yanımıza ulaştı ve hemen kapıyı açtı.

Aşağıdan gelen bir görevli olduğunu üniformasından anladım. "Günaydın, Arzum Hanım'a gelmiş." Diyerek Bahar'a uzattı.

Bahar teşekkür ederek kapıyı kapattı ve saman rengindeki zarfa baktı. Çok incelemeden bana uzattı.

"Tebligattır," dedi Taner gözlerini benden ayırmadan.

Bu hissettiğim şeyleri adlandıracak kadar iyi bir anlatımım olsaydı keşke... Başımdan kaynar sular dökülmesi? İçimin yanması? Ateşler üstünde yürümek? Daha da fazlası...

Zarfa uzandım ve üstündeki bilgileri inceledim. Gözyaşlarımı geri göndermek için kendime birkaç dakika zaman tanıdım. "Taner," dedim ve zarftan başımı kaldırdım. "Yapma," dedim. Sesim ilk defa birisine yalvardığım için zayıf ve güçsüzdü. Daha fazla bir şey söyleyemedim, yalvaramadım, ona tutamayacağım sözler sarfetmedim. Sadece yapma demeye vardı şu aciz, gururlu ruhum... "Annem ve babam öğrenir... H-herkes..." akrabalarım, arkadaşlarım... Bütün Türkiye... 

Dosyayı alırken belli belirsiz gülümsedi. "Ne garip Arzum," diye mırıldandı. "Hala tek derdin yalan söylemek, bir şeyleri saklamak..."

"Annem ve babam bunu kaldıramaz, anlamıyor musun!? Bu davayı öğrenir..."

Kahverengi gözleri, üstümdeydi. Sözümü sertçe kesti, "Annen ve babana asla böyle bir yaşatmayacağım. Onları utandırmana izin vermeyeceğim... Bu iş çok gizli olacak. Orhan Çamlı bile öğrenemez." 

Son Nefeste (TAMAMLANDI)Kde žijí příběhy. Začni objevovat