11. Bölüm

3.8K 383 92
                                    

Sanırım, moralim bozuktu. Kelimelerle oynamayı tercih ettim. İyi okumalar...

''Melisa çık şu tuvaletten!'' bir kez daha kapıyı sertçe vurdum. Kavga edecek günü bulmuşlardı. Sanırım biriyle hayat kurmaya çalışmak zordu.

''Gidin...'' içeriden hıçkırık sesi geldi. ''Yalnız kalmak istiyorum.''

''Zaten yalnız olacaksın. Biz hepimiz bir bütün değil miyiz?'' Hira elini kapıya vurup sanki kapının ilerisini görebiliyormuş gibi baktı. Derin bir nefes aldım.

''Eğer yarın öleceksek üzülmenin ne anlamı var. Ölüm alıp götürmeden önce hayatı sevmeliyiz.''sırtımı duvara dayadım. Melisa hep pozitif bir insandı. Bu cümleyi söyler ve ne kadar sevgi cümlesi varsa tekrarlardı. Kilit sesi duyduğumuzda Hira ile kapının tam karşısına geçtik. Melisa şişmiş gözlerle çıkıp bize baktı.

''Ben New York'tan gitmek istemiyorum...'' tekrar hıçkırdığında ilk sarılan ben oldum ona. ''Beni anlamıyor... Ben ülkemden yeterince uzağım, benimle aynı dili konuşan insanlar yok, ailem yok, aynı espriye güldüğüm insanlar yok, sokakta kediler yok, korna basarak selamlaştığım insanlar dahi yok...'' Daha şiddetli ağlamaya başlayınca daha sıkı sarıldım. ''Şimdi Kanada'ya taşınmamı istiyor. Ben istemiyorum, sizleri kaybedemem.''

''Kaybetmeyeceksin...'' Hira kendini bir sandalyeye bıraktı. ''Birbirimizi görmek için seyahat ederiz.''

''istemiyorum!'' Melisa bağırınca kulağımda çınlama oluşsada tepki vermedim. ''Ben... Ayrıldım.''

''Ne!'' Melisa'yı kollarımdan uzaklaştırıp ona baktım. Üzgün gözükmesi gerekiyordu. Sanki üzerinden bir yük kalkmıştı.

''Babama zaten açıklayamazdım.'' Dediğinde gözlerimi devirdim. ''Öyle yapma! Mardin'li gelenekçi bir adama Kanada'lı damat! Eva İngiltere de büyümüş olsada Türkiye'deki sistemi bilmiyor musun?''

''Sorun şu İngiltere de büyümüş olabilirim ama benim babamda Türk, yabancı bir damat kabullenebileceğini sanmıyorum.'' Dedim. Bakışlarımız Hira'ya döndü.

''Bana öyle bakmayın ben İzmirliyim.'' Demesiyle kahkahayı bastım.

''Ama daha çok bu gri saçlarla Melisa İzmirli gibi duruyor. Sen Mardinli.'' Daha yüksek sesle kahkaha atmaya başlayınca Melisa elinde olmadan bana katıldı.

''Sen nerelisin söyle söylesene!'' Hira kalkıp omuzlarımdaki taşları çekiştirdi.

''Kızım ben Allah'a bağlıyım direkt.'' Diye homurdandım.

''Al işte dili varmıyor Trabzonluyum diye söylemeye. Of'lu ya kendisi.'' Hira bana sarılınca tepki vermedim.

''Dalga geçmeyin benimle, sonuçta Of'un sınırı belli.'' Dedim. Topukluları çıkarmak için eğildim. ''Yedek ayakkabım var mı burada?''

''Ayakkabılıkta terliğin vardı.'' Melisa burnunu çekip kendini koltuğa attı. ''Eva, o elindeki topukluları alabilir miyim? Sonuçta kırk bir numara kadın ayağı bulmak zor. Nişanlımı... Eski nişanlımı öldürmek istiyorum.'' Dediğinde ona kızmak için döndüm ama üzgün suratını görünce vazgeçtim.

''Bu ayakkabıdan dünyada sadece on tane var. Senin eski nişanlından ise üç milyar üç yüz milyon tane var dünya üzerinde. Kısaca ayakkabım değerli.'' Terlikleri ayaklarıma geçirince gelen rahatlıkla sırıttım.

''Lütfen ona haksızlık etme onun gibi sağlam kütük eşsiz ve benzersizdir.''

''O derken St...''

''Sakın onun ismini ağzına alma! Şeytandan bile daha pislik bir isim o.'' Melisa koltukta oturuşunu dikleştirip Hira'ya baktı.

''Pekala, istediğin olsun.'' Ellerini kaldırıp teslim olduğunu gösterdi. O sırada oluşan birkaç saniyelik sessizliği telefon sesi bozdu. Hira telefonunu çıkarıp hızla açtı. Konuşmasını sessizlik içinde izledik. Telefonu kapatınca bize döndü. ''Khaled yemeğimin nasıl gittiğini sordu. Arkada ağlayan bir adet küçük sevimli oğlumuz vardı. Bu imdat çağrısı olmalıydı.''

Eva; Geçmişten GelenWhere stories live. Discover now