22. Bölüm

4K 300 55
                                    


Okumaya başlamadan önce... Sevdiğiniz kısımları kaydediyorsunuz sonra
Facebook; GlsmOzdmr-Wattpad
İnstagram- Eva_Wattpad
adreslerinden birine atıyorsunuz ve bende o sahnede hayal ettiğim veya anlatmak istediğim anı fotoğrafı varsa elimde paylaşıyorum o kesitle. (eski bölümler içinde geçerli yalnız atarken kaçıncı bölümden olduğunu yazarsanız sevinirim.)






Hiç kimse ten renginden, geçmişinden ya da dininden dolayı diğerinden nefret ederek dünyaya gelmez! İnsanlar nefret etmeyi öğrenirler ve eğer nefreti öğrenebiliyorlarsa o zaman onlara sevmeyi de öğretebiliriz. –Nelson Mandela

Hasta yukarıda alıntısı geçen sözleri sarf ederek, kendini insanlığın kurtarıcısı olarak Tanrı'nın yeryüzüne gönderdiğini iddia etmektedir. Oysa sarf ettiği cümle dahi kendine ait değildir...''

''Eva?'' ismimi duymamla korkuyla yerimden sıçradım. Acıyan gözlerimi kapatıp açtıktan sonra sesin geldiği yöne baktım. Kapının önünde dikelen Athan bana bakıyordu.

''Lütfen, gel. Sadece... Çocuklara uygulamalı derse giriş için hasta dosyası hazırlıyordum.'' Gözlerimi ovuştururken tekerlekli sandalyemi geriye ittim. Yorgunluğumu anlatacak tabir bulamıyordum. Belim ağrıyordu, gözlerim karıncalı görüyordu, kollarımdaki kaslar benden bağımsızdı, beynim bilgileri algılamıyordu.

''Tuhafmış...'' Athan son dosyaya bakarken fazla ilgiliydi. Sakince kibarca dosyayı kapattım.

''Hasta mahremiyeti, üzgünüm. Sadece öğrencim ve ben.'' Dediğimde Athan merakını gizlemeye çalışarak anladım dercesine kafasını salladı. ''Pekala, Kudüs Sendromu vakasıydı baktığın. Dinlerin doğduğu yere gidip halüsinasyonlar görme veya psikoz yaşama durumuna verdiğimiz isim. Merakın için yeterli.'' Dosyaları düzelterek yerlerine koydum. Yarın gidip dosyaları dağıtmam gerekecekti. ''Sen neden geldin?''

''Ben?''

''Ah, özür dilerim. O kadar uzun süre yalnızdım ki Athan üzerimden atamıyorum alışkanlıkları.'' Ayağa kalkıp omzuna şakacı şekilde vurdum. Athan tek kaşını kaldırıp gözlüğünü düzeltti.

''Sen baya yalnız kalmışsın.'' Derken eğleniyordu. ''Dört gündür Eva burada ölüyorsun. Biraz gelip uyumak ister misin? Mesela saat anlaştığımız saate altı dakika var.''

''Ne! Saat o kadar geç oldu mu?'' kendinden geçmiş saçlarımı karıştırdım. Kalktığım sandalyeye geri oturdum. ''Tamam, yatsı namazını kıldın mı?''

''Evet.''

''Tüh ya vakit kazanamayacağım. Bende kıldım. O zaman beni taşı.''kollarımı açıp Athan'a doğru kollarımı uzattım. Athan anlamamış gibi bana bakıyordu. ''Yorgunum hemde çok.''

''Eva, biraz fazla yemek yiyorsun. Belimi sakatlayacak kadar ağırsındır.''

''Sen...'' parmağımı ona doğru uzattım. Bana şişko mu demişti o? ''Çok pissin. Şişko olsamda bu seni ilgilendirmez!'' Sinirle ayağa kalktım. Onu itip kapıdan bahçeye çıktım. Erkekler pislikti. Yerdeki plastik topu tekmeleyip havuza attım. Şurada iki kilo almıştım ve elli altı kiloydum. Boyum kilomu yutuyordu zaten ama benim kocam bana şişko... ''Bırak!'' ayaklarım yerden kesildiği anda çığlığı basmıştım.

''Olmaz sana borcum var.'' Derken sanki kediymişim gibi zorlanmadan beni omzuna attı. ''Hatırlıyor musun evlendiğimizde eve gelip şükür namazı kılmıştık sonra ben gitmiştim, ertesi günde yemek davetimiz vardı ve ben sonra Fransa'ya gittim. İkisinde de ben seni eve kucaklayarak taşımadım.''

''Taşıma zaten. İnsanlar karılarını böyle taşımazlar.'' Kafam omzundan aşağı gövdemle birlikte sarkıyordu. Eve girdiğinde salonda oturan Arsız kafasını kaldırıp bize 'Gerizekalılar' diyen bakışlar atıp tekrar uyumaya döndü. Kedim bile bizden zekiydi.

Eva; Geçmişten GelenWhere stories live. Discover now