🍂13~Yaşıyor desene!🍂

4.7K 425 41
                                    

Mutlu haberler verilirken kolay olduğu gibi ölüm haberleri de bir o kadar zor veriliyor işte.

Buzdan adam Kutup bile, Sinem'e ölüm haberini verememişti minik Yusuf'un.
Okula bırakırken arabada kalan telefonu çalınca, ilk olarak Yusuf'un telefonunu açmazken, doktor arayınca bekletmeden açmıştı Kutup.

Sinem'in minik Yusuf hakkında ne kadar hassas olduğunu, aralarında ki bağın ne kadar özel olduğunu biliyordu. Açmasıyla birlikte omuzlarına bir yük yüklenmişti ki, bu acıların acısıydı.

Annesi ve babasına durumu bildirip, Türkiye'ye giden ilk uçaktan iki bilet almış ardından Sinem'i okuldan alarak açıklama yapmadan havalimanına gelmişlerdi.

Sinem, Kutup'un onunla birlikte Türkiye'ye gelecek olmasına haddinden fazla şaşkınken, aklına getirmek istemediği ihtimaller üşüşmeye başlıyordu.

Uçakta yerlerini aldıktan sonra, Sinem olabildiğince serin kanlı olmaya çalışırken, oturduğu koltukta Kutup'a doğru döndü.

"Kutup, bu ani gidişimizin sebebi ne? Annem babam cezamı sonlandırmadı, beni aramadılar...Sahi telefonum nerde benim?"

Sinem çantasını karıştırırken, Kutup cebine koyduğu telefonu çıkartarak Sinem'e uzattı. Ölüm haberi duyduğu an kaskatı kesilir, ve adım atacak durumda olmazdı Kutup.
Ama kardeşim dediği Sinem için, kuzeni için bir şey belli etmemeye çalışıyordu.

Dudaklarını aralayıp tek kelime edemese de, acısını paylaşmak için yanındaydı.
Sinem'e uzattığı telefonun ekranında olan mesajdan haberdardı. Doktor Onur, sade bir kaç kelimeyle Yusuf için acil Türkiye'ye gelmesi gerektiğini söylüyordu.

Hani duygularını korumayı öğrenen Sinem Ulusoy vardı ya, saniyeler içerisinde ölmüştü o ruha sahip kız. Telefonu kucağına düşerken, uçuşa geçen uçak sanki bir çukurdu.

İçi derince açılmış, topraklar yan taraflara atılmış, Sinem içine atılmıştı sanki. Okuduğu her satırda üzerine toprak atılıyor, nefesi kesiliyordu.

Seslice yutkunup Kutup'a dönerken, kaşlarını havalandırarak dolu dolu gözleriyle, tane tane sordu.

"Yusuf'uma bir şey olmadı değil mi abi?"

Kutup itiraz etmedi bu defa Sinem'in abi demesine.
İlk zamanlarda fazlaca lafı ağzına tıkamış, Kutup'a alıştırmıştı onu. "Abi sıfatına layık birisi değilim ben" derdi her defasında.

Ama şimdi ilk defa abilik iç güdüleriyle hareket ediyor, Sinem'i bedenine yaslayarak saçlarını okşamaya başlıyordu.
Sinem'in acı feryatları uçağın içinde yayılırken, etraftaki tüm yolcular ikiliye izleyerek ne olduğunu bilmeden vahlanıyorlardı.
Oysa beş yaşında minik bir bedenin, dünyaya veda ettiği bilselerdi hepsi hıçkırıklara bulanır, yürekleri yanardı.

Sinem, Yusuf'un öldüğünü duymamış olsada, iyi olmadığına emindi. Ölüm haberini alacağı zaman ne hale geleceğini düşünmüyordu bile.
Onun Yusuf'una bir şey olmazdı, hem Yusuf'a emanet etmişti onu.
Yusuf, emanetine çok güzel bakardı.

Tüm uçak yolculuğu boyunca Kutup'un göğsüne başını koymuş, biri diğerine karışan göz yaşlarıyla ağlıyordu.
Uçaktan inerken tek düşüncesi Yusuf'una gitmekti. Öldüğüne inanmasını bekleyemezlerdi ondan.

Havalimanından çıktıktan sonra, bindikleri taksiye Kutup'tan önce davranarak gidecekleri hastanenin adını söyledi. Yusuf'un naklettirdiği özel hataneyi biliyordu.

🍂🍂🍂

"Sinem, Kutup'la birlikte geliyormuş Yusuf."

Okyanus, yanında ikizi Yaprak'la birlikte hastanenin bahçesinde oturuyorlardı.
Yusuf'un ruh gibi kanı çekilmiş yüzü, etrafı kıpkırmızı gözleri, mor halkalarla çevrilmiş bir vaziyetteydi.

PALYAÇO -Tamamlandı-Where stories live. Discover now