🍂14~Affet beni.🍂

4.7K 429 7
                                    


Merhabalar, iyi geceler :)
Ben Kuymak Sevdasına yoğunlaşınca, Deli yürek aklımdan uçmuş.

Keyifli okumalar.

“Kalbimin içinde ki Aşkla cehennemi yaşıyorum sanıyordum Baba, ama ben asıl şimdi o cehennemde cayır cayır yanıyorum.”

Yusuf, belki de yıllar sonra ilk defa Babasıyla oturmuş, dertleşiyordu. Hem öyle derin mevzulara dalıyordu ki uyuşmuş olan beyniyle, Aşık olduğunu itiraf ettiğinin farkında bile değildi.

Ege Bey, oğluna nasihat edip teselli verirken, atlamayacağı ince noktalara değindiklerinin farkındaydı.

Yusuf, cenazeden sonra Sinem’i bir daha görmemiş, evine gelerek odasına kapatmıştı kendini.
İçinde tuttuğu tüm hıçkırıklarını serbest bıraktıktan sonra, babasının söyledikleriyle ayağa kalkmıştı.

Ege bey oğluna, “Sinem, onun acısı çok büyük oğlum. Görmek için günler sayarken, cenazesine geldi. Şimdi toparla kendini ve onun yanına git.” Demişti.

🍂O gece 🍂

Yusuf, babasının söylediklerini harfiyen uygularken, soluğu Serkan dayısının  bahçesinde aldı.
Bahçe kapısından içeriye girdiği esnada, koltukta Sinem’e sarılmış birisiyle otururken buldu. 
Görüş alanlarına girdiğinde, Sinem’in yanındaki kişi hareketlendi.

Acaba Dayım, yada Hamza’mı diye düşünürken, hiç beklemediği birisi olduğunu bilmiyordu.

Kutup, Yusuf’un bahçe kapısından içeriye girdiğini görünce, kendisine sıkı sıkı sarılmış olan Sinem’e “Acınız ortak Sinem, bana değil ona sarıl.” Diyerek yanından kalktı.

Yusuf, yanından geçen adama baktığında, New York’ta gördüğü kişi olduğunu görünce şaşırsa da, şu an buna  takılacak durumda değildi.

Koltuğun kenarına büzüşmüş olan Sinem’in tam önünde durarak, dizlerinin üzerine çöktü. Sinem’in kucağındaki ellerini avuçlarının arasına alarak dudaklarını bastırdı.

Sinem, ağlamaktan yorgun düşmüştü artık, Yusuf’a götürmüyorlardı onu. Dudaklarını araladığı her an, Yusuf’um diyordu ama olan hiçbir şey yoktu işte. Artık kabullenmek zorunda kalmıştı Yusuf’un ölümünü. Ama mezarına bile gidemiyordu.

Ellerini Yusuf’un ellerinden ayırarak, titreyen sesiyle konuşmaya başladı. Bu konuşan asıl Sinem değil, iliklerine kadar acıyla kavrulan Sinem’di.

“Eğer bana doğum günümde o sözleri söylemeseydin, bende o saçma şeyi yapmayacaktım. Eğer ceza almasaydım Yusuf’umdan ayrılmak zorunda kalmayacaktım.”

Elini Yusuf’un göğsüne koyarak devam etti.

“Son günlerinde yanında olamadıysam, bunun tek sorumlusu sensin Yusuf Kahraman! Üzgünüm acımı seninle yaşamak; isteyeceğim son şey bile olamaz!”

Sinem, Yusuf’u geri doğru iterek ayağa kalktığında, tek istediği şey buradan uzaklaşıp gitmekti. Bu kadar acımasız davranmasının sebebi, Yusuf’a her baktığında onu kıskanıyor olmasıydı.
Son anlarında yanında olamadığı için, vicdan azabı çekiyordu. Yusuf, onun için çok kıymetliydi.
Onun için aldığı oyuncuklar bile yetim kalmıştı şimdi.

Bir kaç adım atıp Yusuf’u arkasında bıraktığında, tek istikameti Kutup’tu ama, Yusuf’un acı dolu haykırışları atacağı adımlara zincir vurdu.

“Her insan hata yapar Sinem! Ben el kadar çocukken yaptım o hatayı, sen bu yaşında bedel ödetmek istedin bana. Ben Serkan dayıma günlerce yalvardım sen geri gelebilesin diye, her ay gelip seni başka başka insanlarla, mutsuz gördüm içim parçalandı! Kurtarmak istedim seni, getirmek istedim geri yapamadım!”

Elleri iki yanına düşmüş, bahçeyi aydınlatan ışıkların altında gördüğü, ona arkası dönük olan Sinem’in siluetine doğru itiraf ediyordu her şeyi. Şu saatten sonra bilmemesini gerektiren bir durum, yoktu zaten.
Sinem, Yusuf'a dönmeden ağlarken, gözyaşlarıyla binbir acısını akıtırken dinliyordu.

“Neden yaptım bunları biliyor musun?! Bilmiyorsun, Aşık oldum ben Sinem, hiç olmamam gereken birisine Aşık oldum! Sana Aşık oldum!”

Sinem, duyduklarıyla dizlerinin bağı çözülürken, tam yedi buçuk aydır korktuğu şey başına geliyordu işte. Yusuf, New York’a gelip gittikten sonra, yüreği bir kuş olup onunla uçmuştu Türkiye’ye. Kendisinin farkında olmaktan kaçındığı, yedi buçuk ay boyunca bastırmak istediği, ihtimallerini aklından savurduğu şeydi bu işte. Aşktı.

Yusuf’a en sevdiğini emanet etmişti, hem kalbini, hem canı bildiği Yusuf’unu.

Çünkü aşık olduğu adam, onun Minik Yusuf’una en güzel bakardı. Bunu bildiği için, ona emanet etmişti.
Ama işin ucunda ölümü düşünmemişti, duygularını korumayı, belli etmemeyi öğrenmişti ama, başaramıyordu şimdi.

Yusuf, sana aşık oldum, hiç olmamam gereken birisine aşık oldum derken, yapamıyordu.
Bir adım daha atsa, Kutup onu alıp istediği yere götürürdü, peki ya bir adım Yusuf’a atsa?
Aylardır içinde büyüttüğü o minik tohum, filiz verir miydi?
Ne kadar kolaydı içini yakan bu duyguyu, iki keşam olarak okuyup geçmek.

Yusuf, Sinem’in olduğu yere doğru bir kaç adım atıp, mesafeyi minimuma indirirken konuşmaya, içini dökmeye devam etti. Bir dakika sonra aynı fırsatı yakalayamayabilir, ölebilirdi.

“Sana hiç kızmadım, kırılmadım, başka bir duygu beslemedim. Yıllardır kardeş gibi büyürken, sana aşık olduğum için kendime kızdım. Ben sana yabancıyken, Sen bana nasıl birisi olduğunu o bir hafta da gösterdin Sinem.”

Sinem, yanaklarından usulca inen göz yaşlarıyla yutkunurken, belirsiz bir tebessüm hüküm sürdü dudaklarında.Ne kadar eğlenmiş, gülmüş ve anı biriktirmişti o bir hafta içerisinde.
Tek başına uyuyamadığı için, Yusuf’un onunla birlikte uyuduğu gece geldi gözlerinin önüne. En rahat uykusuydu 17 yıl boyunca uyuduğu.

Ertesi gün Yusuf’un başını koyduğu yastığa sarılarak uyuduğu gerçeğini hatırladı.
 
Yusuf, bir adım daha atarak Sinem’in tam arkasında dururken, devam etti anlatmaya.

“Bana o hafta sen, Yusuf’umuzu kazandırdın. Sen yokken onunla yaşadım, ona seni anlattım.
Gelecek dedim, ben  bile bazen inanamazken.
Bana bir gün, “Abi sen ablamı seviyorsun” dedi. İtiraz etmedim Sinem, çok dedim. Çok seviyorum oğlum. O sevmiyor olmasa da, seviyorum dedim! Ben duygularımı bir ona anlatabildim, o sırrımı toprağa gömdü. Ama ben toprağa gömmeden ruhumu, bil istiyorum, seni seviyorum! Bu haline dayanamıyorum.”

Sinem, parmaklarını avuç içlerinde toplayıp sıkarken, dişlerini dudaklarına bastırdı. Yusuf, ellerini arkasından Sinem’in beline sarıp, başını saçlarına yasladığında, onları görebilecek hiç kimseyi umursamıyordu.

Ses tonu yalvarır gibiydi, Sinem’in içine işler gibiydi. Canının yandığının resmiydi.

“Canım çok acıyor Sinem, biliyorum senin canında çok yanıyor. Sadece bu gece, tek bir gece seni yanımda istiyorum, lütfen benimle kal.
Göz yaşlarıma şahit bir sen ol, başka kimsenin görmesine izin verme yalvarırım. Seni en iyi ben anlarım.”

Sinem, ellerini Yusuf’un ellerinin üzerine koyup gevşetmeye çalışırken, “Lütfen uzaklaş benden, beni zorlama Yusuf.” Diye fısıldadı.

Kalbi dile gelmiş bağırıp çağırıyordu Sinem’e. “Dön arkanı sarıl Yusuf’a, bir Yusuf hayatından gitti, diğeri gitmeden sende ona sarıl!”
Sinem, canı yansada kulak veremiyordu içindeki acıyla isyan eden kıza. Bugün sarılsa, yarında sadıl derdi.
Onlar kuzendi, bu işin sonu gelmezdi.

Yusuf’un yıkıldığı anlara birisi daha eklenirken, parmakları bile isyan ediyordu bu ayrılığa. Sanki bıraksa izin verse, bir daha kavuşamayacaklar gibi hissediyordu. Hiç olmazsa, bir kez o yeşillerini görmesi lazımdı Yusuf’un.

“Sinem, yüzüme bak, bana dön hadi.”

Sinem, Yusuf’un ellerinin üzerinde ki elleri tutup dudaklarına götürürken, göz yaşlarının akmasına izin veriyordu. Yusuf, Sinem’in dudakları ellerine değerken, acıyla kavruluyordu.

“Yüzüne bakamıyorum affet beni. Sen bana Yusuf’umu hatırlatıyorsun, Yusuf.”

PALYAÇO -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin