I/nefret+aşk

12.8K 797 146
                                    

"Biz kırıldık, daha da kırılırız.
Ama katilde bilmiyor öldürdüğünü."

12 Mayıs 2016
Jeju

İçimdeki heyecan dur durak bilmeden damarlarımdaki kana bile işliyordu. Önünde durduğumuz bar kapısı neon ışıklarıyla birlikte kirli bir şekilde davet ediyordu bizi.

"Ne bakıp duruyorsun, Soo Jung? Hadi girelim." Terleyen avuç içlerimi pantolonuma silerken beni buraya sürüklemeye hiç çekinmeyen arkadaşıma seslendim.

"Eun Ha." Yanımdan geçip giderken durdu bir anda.

"Yine ne oldu?" Önüme gelen saçların hepsini koparıp atmak istiyordum. Stresten sokağın ortasında bayılıp kalabilirdim.

"Ben pek emin değilim." Kocaman açtığı gözleriyle göz kapaklarındaki koyu makyajı gizledi.

"Ne demek emin değilim? Yeni reşit olan ergenler gibi davranmıyor musun sence de?" Dudağımdaki kuruyan ruju dilimle ıslatıp bozmamak için dişlerimi birbirine bastırdım.

"Burası bizi aşıyor tamam mı? Alt tarafı tatil için birkaç günlüğüne Jeju'ya gelen iki aptal genç kızız biz. Burası ise..." Cümlemin devamını nasıl getirmem gerektiğini bilmiyordum. Bir süre boş boş bar kapısını izledim. Eun Ha, devam etmeyeceğimi anladığında direk olarak savunmaya geçti.

"Burada bize bir şey olmaz, Jung. İçeride yasal olmayan hiçbir şey yok. Sadece biraz içki, biraz dans ve biraz da yakışıklı çocuk var." Giderek yükselen sesi tek başımıza kaldığımız sokakta yankılanırken son bir kere yalvarır gibi baktım ona. Fakat o kadar hevesliydi ki, şu an burada arabanın altında ezilip kalsam iki duble bir şey içmeden gelip buradan beni kaldırmazdı.

"Ama sadece bir iki saat kalacağız, tamam mı?" Parmağımı ona doğru doğrultup ciddi bir şekilde sorduğumda sırıttı ve yaklaşıp havadaki elimi kavradı.

"İçeri bir girelim, sonra göreceksin bir iki saati." İçimdeki isteksizlikle savaşarak peşinden sürüklendim.

Dakikalardır bakıştığım neon ışıklı bar kapısından içeri girdim ve bambaşka bir dünyaya adım attım.

*

Herkesin sandığı gibi leş gibi ter kokan, herkesin birbirini yediği ya da yasal olmayan şeylerin satılıp kullanıldığı bir yer değildi burası. Bu yüzden deri kaplamalı sandalyemde otururken içim biraz olsun rahattı. Karşımdaki sandalyede ceketini bırakıp içecek bir şeyler almaya giden Eun Ha'yı izliyordum şimdi. Barmene birkaç şey söyleyip arkasını döndü ve bana güven verici bir şekilde gülümsedi. Ona samimi olmayan bir gülümsemeyle karşılık verirken bakışlarımı çevirdim ve etrafı incelemeye başladım.

Dekorasyonu için oldukça emek harcanılmış gibiydi. Koyu mavi ışıklandırmaların hakim olduğu tuğla görüntüsü verilmiş duvarlar, asma lambalara sahipti. Yerden oldukça yüksek olan tavanda dönen büyük iki pervane içerideki bütün havayı serinletiyordu. Biraz ilerideki orkestrada yavaş bir parça çalan birkaç adam sakince ritim tutuyordu. Ve ben o ritimi, ayak uçlarımda dahi hissedebiliyordum. Bar kısmına göz attığımda ise klasik fakat loş ışıklarla döşenmiş bir köşe gördüm. Kimisi taburelerine oturmuş bir şeyler konuşuyor, kimisi tek başına takılıyor, kimisi de içki almak için sırasını bekliyordu. Oldukça pahalı bir yer olduğu aşikardı.

Birinin boğazını temizlemesiyle irkildim ve ilerideki koridoru izleyen bakışlarımı kaldırdım. Karşımda benden bir hayli uzun, kahverengi saçlı bir çocuk duruyordu.

azalea ¦ jeon jungkookWhere stories live. Discover now