III/kurtarmak+dokunmak

7.1K 674 115
                                    

"Sesinde ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin sözcükler var."

12 Mayıs 2016
Jeju

Eun Ha ve Ho Seok sohbeti iyice ilerletip lise zamanlarına kadar dönerlerken bilmem kaçıncı içkilerini devirmişlerdi. Jung Kook ve Ho Seok'un bizim masada kalmaya karar verdikleri andan itibaren yanımızdan gelip geçen garsonların ikramı olan içkilerden ne bulurlarsa alıyorlardı, tek dikişte bitiriyor ardından lakayıt sohbetlerine kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Jung Kook ise bir köşede oturmuş elindeki telefonuyla oynarken, kendini onlardan oldukça soyutlamış görünüyordu. Ben ise burada sıkıntıdan patlayıp gitmekten korkuyordum.

"Eun Ha, kalksak mı artık?" Dedim, içimdeki tüm umutsuzluk kırıntılarına rağmen.

"Neden kalkalım ki? Daha yeni başladık eğlenmeye, otur şurada." Alkolden dolayı hafif kayan kelimeleriyle sırıtarak yüzüme bakıyordu. Onun için hiçbir sorun yoktu. Şu Ho Seok denen çocukla kör kütük sarhoş olup, gece birlikte olsalar bile ertesi gün hiçbir şey hatırlamadığından, hatırlasa bile umurunda olmadığından gayet rahat davranıyordu. Ayrıca alkol almaya, bu tür ortamlarda olmaya alışıktı.

Ben ise ona nazaran kırk yılda bir eğer arkadaşlarım çok ısrar ederse bu tarz yerlere gelir, mümkün olduğunca yabancı erkeklerden uzak kalmaya çalışırdım. Çünkü rahat bir yapım yoktu, önüme gelen her erkeğe kur yapamazdım veya yatağına giremezdim. Bu bana her açıdan ters geliyordu.

"Öyleyse ben gidiyorum. Çok sıkıldım çünkü." Eun Ha, omuz silker gibi olduysa da yanındaki gevşek hareketlerini bir türlü üstünden atamayan Ho Seok itiraz etti.

"Neden Jung Kook ike konuşmuyorsunuz? O da senin kafadan biri hem. İyi anlaşırsınız." Ağzımdan bir 'hah' sesi çıktı. Gerçi onun bunu duyup duymadığından emin değildim.

"Benim kafadan mı? Sen beni ne kadar tanıyorsun ki?" Bu çocuk gerçekten sinirimi bozuyordu, hatta Jung Kook denen tuhaflık budalasından bile.

"Sakin ol Soo Jung. Sıkılmaman için bir tavsiyeydi sadece." Eun Ha'nın karşıma geçip de kendini bir şey zanneden imajını bozmayan çocuğu savunması gururuma dokunuyordu. Onlardan rahatsız olduğumu şu an bu masadaki herkes biliyordu fakat hiç kimse bunun için bir şey yapmıyordu.

"Cidden bu kızla kafalarımızın uyabileceğini düşünüyor musunuz? İkimize de dönüp bir bakın lütfen. O benim tarzımın sınırlarından bile geçmiyor." Dakikalar sonra sessizliğini bozan Jung Kook, kurduğu cümlenin bir kısmında haklıydı. Aslında teknik olarak hepsinde haklıydı.

"Doğru söylüyor. Benim kafamın değil onunla uyması, yan yana bile gelemez. Kendisini harika bir şey olarak görüyor sanırım. Senin tarz sınırın neymiş bir söyler misin bana?" Kafamı ona çevirip direk olarak gözlerinin içine bakmaya başladım.

Elindeki telefonu bırakıp cebine yerleştirdi ve yüzüne alaylı bir gülümseme takındı.

"Senin yakınından bile geçemeyeceğin bir şey olduğunu bilsen yeterli. Ben gidiyorum, Ho Seok." Sadece saniyeler süren bakışmamızı bölerek Ho Seok'a baktı, ardından da ayağa kalktı.

"Sen bilirsin." Ardından Jung Kook'taki bakışları bana kaydı.

"Ve sen bilisin. Karışmıyorum." Önüne dönerek bardağının dibinde kalan son yudumları dudaklarının arasına yolladı.

Jung Kook çoktan bizim alanımızdan çıkıp, dış kapıya yürümeye başlamıştı. Burada durmanın daha fazla bir işe yaramayacağını bildiğimden masadaki çantamı aldım ve bende ayağa kalktım.

azalea ¦ jeon jungkookWhere stories live. Discover now