XI/çaresiz+soluk

5.2K 506 243
                                    

"Ayışığında oturduk,
Bileğinden öptüm seni.

Sonra ayakta öptüm,
Dudağından öptüm seni.

Kapı aralığında öptüm,
Soluğundan öptüm seni."

24 Mayıs 2016
Jeju/Seul

Başını bile zar zor taşıyan Jung Kook, hala nasıl adım atıyordu anlayabilmiş değildim. Hastaneden yürüyerek çıkmak istediğine dair ısrarcı olmasına karşılık mecburen onu yürütüyorduk. Fakat sorun bu değildi, sorun tamamen bana yaslanarak yürüyor olmasındandı. Hemen yanımızda Ho Seok'un duruyor oluşuna rağmen yataktan kalktığı gibi benim koluma giren Jung Kook, ağırlığını bana vermemeye çalışsa da her an üzerime yığılacakmış gibi durduğunun farkındaydım. Bunun yalnızca taksiye binene dek olmamasını umuyordum.

Geçen iki gün boyunca Jung Kook çoğunlukla uyutulmuş, kriz zamanlarında sakinleştirici bile almadan çektiği acıyı bütün hastane koridorlarında sesi yankılanacak derecede duyurmuştu. Doktorun kesin bir dille yasakladığı sakinleştiriciler, içinde bulundurduğu az miktar uyuşturucu özellikteki maddeler yüzünden kesinlikle kullanılamazdı. Bu iki günü, onun acı bir şekilde titriyor oluşunu izlememek için kaçtığım koridor kenarlarında geçirmiştim. Ve en fazla da iki gün dayanabilmiştik zaten. Onun acilen bir rehabilitasyona, benim ise evime dönmem gerekiyordu. Fakat işler her zamanki isteklerim doğrultusunda ilerlemiyordu.

"Taksi gelmiş, bekliyor." Ho Seok hızlanarak ellerindeki valizleri bagajı açan taksici sayesinde bagaja yerleştirdi. Ardından arkasını dönerek kafasını omzuma yaslayarak kırılan dizleriyle düşmek üzere olan Jung Kook'a kısa bir bakış attı. Arka kapıyı araladı ve eliyle işaret verdi.

"Jung Kook, sadece arabaya binmen gerekiyor. Sonra bir süre için rahatız, tamam mı?" Boynuma dökülen saçlarına doğru mırıldandığımda kafasını güç bela kaldırdı. Aşağı yukarı hareket eden adem elmasını rahatlıkla gördükten sonra titrek bir nefes aldı. Oldukça halsiz hissediyor olmalıydı. Çünkü yalnızca bugün için, uçakta ve yolculuk esnasında herhangi bir sorun çıkmaması adına sakinleştirici almıştı. Yoğunlukla anti-depresan içeren bu ilacın etkisi doktorun söylediğine göre on iki saatti. Ve ilacı alalı yaklaşık iki saat oluyordu. Bizim ise havaalanına gittikten sonra sadece kontrolden geçmemiz ve Seul'e ulaşmamız için bir saat on dakikaya ihtiyacımız vardı.

"Tamam." Dedi uysallıkla. Tam anlamıyla kendinde olduğunu sanmıyordum. Çünkü ne zaman birisi bir şey söylese aptal gibi etrafına bakınıyor ardından kısa bir onay cümlesi, cılız sesiyle dudaklarından dökülüyordu. Açılan kapıya doğru yürüdük ve kafasını tutarak biraz olsun eğmesini sağladım. Ardından ellerini öne uzatarak arabanın içindeki koltukları kavradığında bedenini iyice eğdi ve yarı yatar pozisyonda arabaya binebildi. Kapısını kapattıktan sonra Ho Seok'un ön koltuğa binmesini izleyerek bıkkın bir nefesi dudaklarımın arasından saldım. Her işten olduğu gibi bu işten de başarıyla sıyrılmış ve beni Jung Kook'la arka koltukta yalnız bırakmıştı. Jung Kook'un bu iki gün boyunca her yerde beni arıyor oluşu ve daima yanında olmamı istemesi de ayrı bir muammaydı. Ve benim gösterdiğim bu ilgi alaka, kesinlikle onun bugünlerdeki hassaslığıydı. Onunla bu konuları adam akıllı konuşmamış olmamıza rağmen sebepsizce onu anlıyormuş gibi hissediyordum. Bu benim canımı sıkıyordu. Sebepte buydu ki, Seul'e döner dönmez ilk işim Jung Kook'u sağ salim evine bırakıp kendi evime gidecek olmamdı.

"Havaalanına lütfen."

*

Uçağa sağ salim binmemizin üzerinden yaklaşık on dakika geçmişti. Neredeyse uçağa binen son yolcular olarak kalkışımıza çok kalmadığını tahmin ediyordum. Bu esnada karşımızda oturan Ho Seok ve havaalanına gelmeden otelin karşı caddesinden aldığımız Eun Ha ile birlikte rahatsızca birbirimize bakınıyorduk. Her seferinde benim kafamı camdan dışarıya çevirmemle biten bu bakışma, nihayet Jung Kook'un adımı söylemesiyle son bulmuştu.

azalea ¦ jeon jungkookOnde histórias criam vida. Descubra agora