"8- Bir şartla!"

97.1K 4.5K 233
                                    

Ağır ağır süzülüyordu bedenim boşlukta. Yavaşça hissediyordum bedenimi terk eden ruhumu. Belki de, hayat benim için yeterli görmüştü bu kadarını. Bir yatağın üzerinde olduğumu hissediyordum, fakat kalkacak gücü kendimde bulamıyordum. Bir el uzatıldı bana doğru sonra ve ben dünden razıydım o eli tutmaya. Çünkü o benim annem'e aitti. 

Benim güzel annem, resimlerinden hatırlayabiliyorum sadece onu. Onunla olan anı'larım aklıma gelmiyordu. 

Küçüktüm ben, çok küçüktüm. Amcam gelip beni kucakladığında, "Yavrum, ailen artık gelmeyecek, seni içinde bir sürü çocuk olan bir yere götüreceğim. Bir sürü arkadaşın olacak." dediği zaman, ben daha 4 yaşındaydım. 

"Ailem neden gelmeyecek ki?" diye saf saf sorduğumda. Amcamın karısı ordan atlayıp "Çünkü, öldüler." demişti. 

Ölüm neydi ki? Ben o zaman ne olduğunu bilmiyordum. Amcama dönüp "Öldüler ne demek amca?" diye sormuştum. Açıklayamamıştı bana. 

7 yaşında okula yazdırıldığım zaman, ölüm'ün ne demek olduğunu sormuştum öğretmenime. "Ölen insanlar, bir daha dönemez. Toprağın altında kalır." demişti. 

Ben o zaman "Yani, benim annem ve babam toprağın altında mı yaşıyor?" demiştim. Çocukluk işte saflık. Aldığım cevap hayal kırıklığıydı. 

"Hayır, onlar diğer dünyaya ebedi bir yolculuk yaptılar, artık isteselerde dönemezler. Mezarda, Yaşamıyorlar."  Gözlerim doldu yavaşça. Ne demek yaşamıyorlar? Korkarak içimden geçeni döktüm dilime.

 "Yani, nefes almıyorlar mı?" sorusunun cevabı "Hayır, toprağın altında yaşanmaz. Onlar artık diğer dünya da, seni cennette bekleyecekler." demişti. 

O zaman anlamıştım ve ağlamıştım. Çok ağlamıştım. 

"Anne ve babam'ın toprağına gitmek istiyorum." demiştim. O zamanlar Mezar neresi diye sormaya çekinmiştim. Daha kötü bir cevap almaktan korkmuştum. 

İlk defa 7 yaşında gördüm ben ailemin mezarını. Okuma yazma'yı henüz çözmediğim için nasıl da kızmıştım kendime. Çok azimle çalışmıştım. 1 ay'da okuma ve yazmayı çözmüştüm. Ailemin mezarına gidince, isimlerini okumak için. Her gidişimde mezarlarına sarılıp ağlardım. 

Ahh benim güzel annem, ellerini bana uzatmıştı. Elini tutacağım sırada 

"Git, Yağmur. Henüz değil." dedi. Kaşlarımı çatıp ısrarla yanına gitmek istedim. Ama ben adım attıkça, annem uzaklaşıyordu. Çok sinir bozucuydu bu durum! 

###

Yavaş yavaş kulağıma dolan, düt düt seslerinden anladığım kadarı ile hastanedeydim. Gözlerimi araladığımda, tepemde ağlamaktan gözleri şişmiş Hande'yi istiyordum. Ama 2 doktor vardı. 

Göğüs kafesim neden bu kadar ağrıyordu ki şimdi? Ahh! Kemiklerim kırılmış gibi hissediyordum. Lan sütyenim! Bir dakika ya, ben en son bornozla oda'da mektup okuyordum. 

Ulan yoksa hafızamı mı kaybettim? Ama yok yok, kaybetsem hatırlamazdım. Ne saçmalıyordum ben, acaba ilaç kokusu yan etki mi yaptı bende? 

Doktorlar beni normal odaya alacaklarını söyleyince, nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakındım. Yoğun bakım, ah ne mükemmel! Kaç saattir buradaydım acaba? Ne güzel annemle gidecektim. Niye bırakmadılar sanki? 

###

Normal odaya alındığım zaman, ağlamaktan gözleri şişen Hande yanıma koşarak geldi ve bana sarılarak "Özür dilerim, intihar mektubu yazmasam bu halde olmayacaktın. Hepsi benim yüzümden. Özür dilerim, Yağmur beni affet lütfen." dedi. 

Sessizliğin Sesi! [Tamamlandı]Where stories live. Discover now