Son Mektup

30 19 23
                                    

Şair, yazdığı mektubuna cevap için günlerce bekledi. Gönül'e Beyin'e gelen cevaplara güvenip bir umut bekledi. Ama Şaire'den hiçbir yanıt gelmemişti. Beklediği her gün biraz daha eğildi başı. Bakışları yavaştan toprağa kayıyordu. Bir şeyler hissetmeye başlamıştı;

"Bu mesele toprakta gizli," diyordu içinden. Sonra beklediği onca sene içerisinde ona bir mektup gelmişti. Heyecanla açıp okudu:

"Şair'e,
Günlerce beklettim affedersin. Mektubuna cevap yazacağım o günü bekliyordum. Ama cevap yazmanın bu kadar zor olacağını hiç tahmin etmemiştim. Acım yazdıkça artıyor. Şimdi sizleri daha iyi anlıyorum. Şair ve Şaire'nin görmeden sevgi dedikleri şeye "saçma," diyenlerin utancını kendimde hissediyorum. Evet, ben Şaire değilim, bu yazılar ona ait değil. Ablasının gözyaşları ile kötüleşen el yazısıyla yazdıkları bir feryat. İki gündür bu durumu nasıl anlatacağımı düşünürken kardeşimin senin mektuplarının en üstüne koyduğu zarfı buldum.

Her gece yatağında o mektuplarını okur öyle yatardı. Onun öyle kitap ya da şiir okuma alışkanlığı pek yoktu. O pek dışarı çıkan ya da eğlenen birisi de değildi. O sadece Şair'den gelen mektupları, şiirleri, denemeleri, masal ve hikâyeleri okurdu. O tüm gününü yatağında geçirip Şair ile mektuplarda kurgulanmış o düşsel anıları hayal ederdi. O, tanıdığı kişiyle şiirlerine yeni bir ahenk, yeni bir ölçü, yeni bir ruh katmıştı. Yüzünde gördüğümüz gülücükler bizi çok mutlu ediyordu. Hep senden bahsederdi. Kaşın, gözün, tenin, saçın, boyun ya da diğer tüm dünyalık şeylerden hariç diğer her şeyinden bahsederdi. Ne kadar bile olduğunu bilmediğimiz mesafeler arasında sen aileden birisiydin. Sen bizden çok onun yanında olmayı başaran tek insandın.

Konuşurken hep senden alıntı yapar "Şair'den," diyerek gülümserdi. Sen varken dilinde başka hiçbir şair ve yazara yer yoktu. Seninle kurduğu hayaller varken hiçbir TV dizisi, sinema filmi kesmiyordu. Odasının her bir yeri senin mektuplarınla kaplı, diğer tüm mektuplar ise odanın dört bir köşesinde düzgünce yığılı. Merak etme bir tanesi bile buruşmuş ya da üzerine su dahi dökülmüş değil.

Hepsi okunmuştu, tekrar ve tekrar. Gözleri görme yetisini kaybedinceye kadar bu böyle devam etti. Gönül mektup yazıncaysa mektubun karşılığını yazmak bana düşmüştü," diye okurken Şair, birden mektubu kesip Gönül'e gelen mektupları sordu. Onları bulup hemen açtı, biraz göz gezdirip okudu.

"Bu sözler Şaire'nin ama yazı katiyen onun değil," dedi. "Yazan Şaire değilmiş," diye söylendi. Sonra mektuba kaldığı yerden devam etti.
"Yaşadığı zor durumlarda hep senin sözlerini dinlemek iyi geldi. Okuyamadığından ben ona okuyordum. O kadar iyi geliyordu ki sözlerin, bir nefeste ne kadar söz söyleyebilirsem o kadar kesintisiz okuyordum. Okudukça sizin aşkınızdan ağlıyordum. Odanın tamamı anlatamadığım bir şekilde bir hoş sıcaklık sarıyordu. Biliyordum; bu Şaire'nden yayılıyordu. Onun gönlü yazdıklarınla kor gibi ısınıp lav gibi akıyordu. Ama bir gün o lavda soğudu ve aşkın ateşi gönülle birlikte bitti. Affedersin ki gerisinde Şaire'nin son mektubuna bırakıyorum."

Bu sözden sonra Şair aniden duraksadı. Sol göğsünde bir bıçak saplandığını hissetti. Yüzünde bir şey usulca geziniyordu. Eli tenine gitti. Dokundu ve birden çekti. Eli ıslaktı. Gözünden iri taneli bir gözyaşı dökülmüştü. Çok sıcak gelmişti ona, inanmadığı şekilde sanki eli yanmış gibi hissetti. Neden ağladığını ise hala fark edememişti.

"Şaire'nin ablası ne demek istemişti ki?" diye düşündü. Anlamamıştı. Şu anda kendini şapşal hissediyordu. Gayrı ihtiyari okumaya devam etti.

"Şair'im,
Şiir Yazan Adamım,
Hayatımın şiirle tamamlanmasını sağlayan adını dahi bilmediğim güzel Şair. Onca mektubumuz arasında sana bir kere bile adını sormadım, çünkü hiçbir isim bir "Şair"den güzel, manalı ve özel olamazdı. Bana hep çok şanslı olduğunu söylüyordun;
"Ne şanslıyım ki şiirlerimi şiir yazan bir kadına yazıyorum. Birçok kimse kendine yazılan şiiri anlamaz, üzerinde durmaz. Bunu şairlerde bilir ama aldırmaz. Benim böyle bir derdim yok seninle," derdin ya, artık ben yokum Şair'im. Ayrılığımız bu sefer kelimelerin eksikliği ile değil de aldığımız nefesin yokluğuyla hissediliyor.

Artık benim seni düşünecek bir nefesim yok, artık seni anamam, artık senin mektuplarını okuyamam, artık senin için daha kötüdür ki şiir dahi yazamam. Son mektuplaşmamızdaki sözümü hatırla;

"Eğer bu mutluluğumuz bir gün bozulursa, ben gidersem bu dünyadan... Sen hiç ben var olmamışım gibi yaşayacaksın, önüne çıkan sevgiyi değerlendireceksin, benim yüzümden yalnız göçmeyeceksin bu dünyadan, söz mü?" diye sorduğumda "Söz," yanıtı almıştım ya mektubunda; onu hatırla.
Sen bu mektubu okurken Şair'im, ben göçtüm bu dünyadan. Giderken sana hep merak ettiğin fotoğrafımı ve şu anda bulunup da kaçamayacağım yerin adresini yazıyorum. Oradayım biliyorum çünkü aileme hep o çınar ağacının altında uzanmış sallanarak hamak keyfi nasıl olur diye sorar düşünürdüm. Şimdi en azından o ağacın altında uzanmış hareketsizce yatıyorum."

☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆
Selamun Aleyküm kardeşimlerim

Vote ve yorumu unutmazsanız çok sevinirim.
Arkadaşlarınızı da etiketleyebilirsiniz 😊😊😊😊😊

Helalim #Wattys2021Where stories live. Discover now