Kalk... Git ve Söyle!

63 25 119
                                    

Her şey okulun ilk günü başladı. Nerdeyse tüm sıralar doluydu, benimki hariç. Sonra sınıfın kapısında bir kız gördüm. Yanıma geldi ve sırama oturdu. Başak tarlası renginde parlak dalgalı saçları vardı. Rüzgârda esiyordu sanki yüzüme. O kadar hoş ki her saç teline bir uzun dize sıralanırdı. İnsanın tüm dünyaya kızıp gidip parmak uçlarını onların arasında gezdirip huzura dalası vardı. Yeşil de gözleri vardı. Sanki şehir temiz bir hava almıştı soluduğu nefesle. Sanki kaldırımlarda çimen bitmiş, fidanlar büyüyüp ağaç olmuş, ormanlar artmıştı. Sanki şehrim onunla daha da yeşermişti an etkilendim. Zamanla arkadaş olduk, sonra dost olduk. "En iyi dostum." diyorduk birbirimize. Zamanla ben onun hep dostu olarak kaldım da o, benim dostum olamayacak bir hale geldi. Artık ben onu dosttan da öte sevmeye başladım. Artık o sevdiğimdi. Gözlerine bakıyordum hep, ben ona bir sevgili gibi o ise bana bir arkadaş gibi. "Seni seviyorum." diyordum içimden, söylemek istiyordum ama söyleyemiyordum. Çünkü nedense çok utanıyordum.

Birkaç gün böyle devam ederken bir gün okula gelmedi. Bir günü yarım yaşamak neymiş o an anladım. Bir gün içerisinde üzülürsün, sevinirsin, ağlarsın, gülersin, canın acır, tat alırsın, huzur bulursun, daralırsın...

Ben üzgündüm, ağlamaklı ama ağlayamayıp geceye saklayan, canım yana yana köz olan, daralmaktan gönlü şu bedene sığmayan... Ben, onsuz eksiktim anlaşılan. Çok merak ettim o gün. Geceleri aklımdaki tüm kötü düşünceleri teker teker dinleyip okunmamış gibi sildim. Gece tüm yıldızları saydım düne göre eksilme var mı diye? Ertesi gün benden derslerin notlarını istedi, verdim. Öptü beni, arkadaşça. Gözlerine bakıyordum hep, ben ona bir sevgili gibi o ise bana bir arkadaş gibi. "Seni seviyorum." diyordum içimden, söylemek istiyordum ama söyleyemiyordum. Çünkü nedense çok utanıyordum.

Bir sonraki sene onu sahilde bir bankta gördüm, ağlıyordu. Deniz sakin, ben ise hiddetliydim. Hava güneşlik, benim tepemde koca koca kara kara bulutlar. Şimşek çaktı çakacak. Ve yanına gittim. Ona yaklaşan her adımla duruldu kalbim.


Anne babası kavga etmiş, buna çok üzülmüş, hala ağlıyordu anlatırken. Bütün dertlerini dinledim o gün. Sahil kıyısındaki bankta konuşurken bana sarıldı, ağlaştık. Sonra başını dizime koydu, sakin denizi izledi. Ben o sırada başak rengindeki dalgalı saçlarını okşuyordum. Bir ara bana baktı. Gözlerine bakıyordum hep, ben ona bir sevgili gibi o ise bana bir arkadaş gibi. "Seni seviyorum." diyordum içimden, söylemek istiyordum ama söyleyemiyordum. Çünkü nedense çok utanıyordum.

Bir sonraki yıl ona bir hediye aldım. Günlerden 14 şubattı. Ona verdim, çok sevindi, heyecanlandı. Gamzeleri çıkmıştı kırmızı yanaklarında.

"Doğum günün kutlu olsun." dedim sonra. Gülümsemesi düştü. Yüzü soldu, gözleri sulandı, ağladı... Hem de çok ağladı.

"Neden ağlıyorsun?" diye sordum.

"Bugüne kadar kimse benim doğum günümü kutlamadı. Kimse bana böyle bir hediye almadı. Bunu unutmayacağım." dedi gözyaşlarını silerken. Öptü, sonrasında utandı. Bakıştık. Gözlerine bakıyordum hep, ben ona bir sevgili gibi o ise bana bir arkadaş gibi. "Seni seviyorum." diyordum içimden, söylemek istiyordum ama söyleyemiyordum. Çünkü nedense çok utanıyordum.

Zaman böyle nehrin suları gibi akıp gitti. Elimizde pek bir şey kalmadı. Okulun son sınıfı, son aylarıydı. Mezun oluyorduk. Okulun balosu ve geçen yıldan birbirimize verilmiş bir söz vardı: Eğer ikimizde bir eş bulamaz ise en iyi dostlar olarak ikimiz gidecektik eş olarak. Ben hiç eş aramadım. Ya onunla gidecektim ya da hiç gitmeyecektim. Sonra o geldi sözümüzü hatırlattı.

"Ben bir eş bulamadım. Ya sen?" diye sordu üzgünce.

"Bende." dedim sevinçle, ama içimde saklarcasına, dışarı yalancı üzgünlüğümü yansıtırcasına.

Helalim #Wattys2021Where stories live. Discover now