Küçük Çocuk

47 20 46
                                    

Çıktım beni yalnız anlayan şu uçsuz bucaksız yollara... Nedense onların da sonu geldi; vardım bir parka. Sabahın erken saatleri o yüzden daha sakin, belki gönül fırtınamı dindirir dedim oturdum bir banka. Önüme serpilmiş bir avuç ekmek kırıntısı, ardından güvercinler. Alıp ağızlarına gidiyorlar hemen. O yemi serpen çocuk ise onların kanat sesleri birkaç saniye duymak için devam ediyor. Kendisini sevdiklerinden değil, sadece verdiklerinden geldiklerini bile bile. Ama onun umurunda değil; o sadece onları görmek istiyor. Dokunamayacağını bilse de onlara, onların peşinden uçamayacağını bilse de sadece seyretmek için devam ediyor. Sadece o güzel kanatlara vurgun olduğu için.

Neyse diyorum değiştiriyorum bakışlarımın yönünü. Karşımın sağ yanında banka oturan yaşlı bir amca. Ağzında sigara. Bakıyor o çocuğa. Yaktığı sigarayı öyle bir içle çekiyor ki, anladım o an; o şimdi zihnindeki tüm dünyayı yakıyor. Umutlarını koymuş tütün niyetine, bu hayata tüm öfkesini kustuğu karalanmış mektupların arasına. O da öyle işte, bir küfür niyetine tüm içindekileri yakıyor. O çocuğa da bakıp umutsuzluğunu belli eder bir cinste bakıyor. "Boşuna," diye mırıldanıyor kendince konuşurken.

"Ne boşuna?" diye soruyor küçük çocuk. "Bunlara olan sevgim mi?"

"Evet," diyor yaşlı adam. "Sevgin boşa."

"Sevmek hiçbir zaman boşa olmaz," diyor çocuk.

"Delik bir kovayı su ile doldurmaya çalış, dolduramazsın... Boşa," diyor yaşlı. Artık amca diye hürmet edesim bile gelmiyor nedense. Sonra devam ediyor sözlerine. "Sevgini umuda bağlama, suyu delik kovaya doldurma!"

"Elimizde bir şey kalmaz ama..." diyor çocuk, sonrasında ufak bir tebessüm göstererek. "Suyun boşa aktığı dediğin yerde bir zaman sonra çiçekler açar. Sadece beklemesini bilip görebilenler fark edebilir."

"Açar da o çiçekler," dedi yaşlı. Bir durakladı ve alaycı bir gülüşle "Sen toplayacağını, sen koklayacağını mı sanırsın?"

"Eğer orada bitmiş çiçeği koparacaksan bakman boşuna, solacak elbet. Koklamak ise bencilliğimizle sade bize olmasın o çiçekler. Herkes koklasın... Herkes faydalansın ne çıkar?" dedi çocuk. O an "O gerçekten bir çocuk mu?" diye düşündüm. Böyle ustaca sorulara ustaca cevaplar nasıl verebiliyordu? Doğru ya, hatırladım; akıl yaşta değil, baştaydı.
Sonra sustum içimden, dinlemeye devam ettim.

"Senin bin bir emekle baktığın çiçekleri başkaları umursamadan koparır. Sen ona ne güzel bakarsın ama onlar hor kullanır. Ayrıca sen ne diye öylece baktıktan sonra çekip gidersin, neden ona sahip çıkmazsın?" dedi yaşlı. Bu sefer bende bir şey diyemedim içimden. Bir suskunluk oluştu. Yaşlı, öylece ona baktı, çocuğun suskunluğunu görünce kazandığını düşünüp gülümsemesini yüzüne yaymaya başladı. "Galiba..." dedim, "çocuk kaybetti. Tecrübe genç bir nesli yendi. Çocuk kaybetti," diye düşünürken çocuğun yere serptiği ekmek kırıntısından sadece bir avuç kalmıştı. Çocuk onu yere atmak yerine avucu havada açık tutarken bir kuş hemen bileğine kondu. Kuş, küçük çocuğun avucundaki ekmek kırıntılarını didiklerken birkaç saniyede bitirmişti bile. Ama bu sefer kuş uçmamıştı. Öylece duruyordu.

"Hiçbir canlı sevmediğinin yanında durmaz. Ve hiçbir canlı kendisine verilen bir şeyi unutmaz," diyerek suskunluğunu bozdu küçük çocuk. Sonra yavaşça diğer eliyle arkadan yaklaşıp güvercini tuttu. Güvercin avuçları arasında çırpınırken konuşmaya başladı küçük çocuk.

"Şimdi ben baktım, ben besledim, ona başkası zarar vermesin diye kafese mi tıkayım? Tamam, belki yarın bir gün ona bir araba çarpacak ya da bir kedi kapacak. Ama en güzel şeyi yaparak yaşayacak ömrünün son kırıntısını. Özgürce yaşayacak, âşık olduğu bulutlarla son bir kez de olsa vedalaşarak yaşayacak ve sonunda ölecek. Mutlu ölecek... Onun yerine bir kefesin içinde her gün mü ölsün? Acıyla mı ölsün? Onun yerine o sevdalandığı bulutlarla bir kez olsun vedalaşamasın mı?" diye sorarken yaşlıya baktı. Yaşlı hiçbir şey söylemeden güvercinin çırpınışlarını izlerken "Hayır," dedi çocuk.

"Ömrünce yaşasın," dedi ve saldı güvercini. Sonra arkasını dönüp küçük çocuk uzaklaşırken oradan yaşlı, uçup göklerde kaybolmaya başlayan güvercini izliyordu.

"Merak etme," dedi küçük çocuk. "Maviş, geri dönecek." Bunu duyduktan sonra ikimizde küçük çocuğa döndük yüzümüzü. O da anlamış olacak ki, "O bunu her sabah yapar. Şimdi çocuklarına bakmaya gidiyor."

☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆
Selamun Aleyküm kardeşimlerim

Vote ve yorumu unutmazsanız çok sevinirim.
Arkadaşlarınızı da etiketleyebilirsiniz 😊😊😊😊😊

Helalim #Wattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin