Bölüm 18:Ben sende tutuklu kaldım,kendi hayatımdan çaldım...

4K 331 122
                                    



Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni...

.

.

.

Kalp, ruh, beden bunlar bir insanın kendini ifade edişlerinlerinde hep en çok kullandığı  kelimelerdir.

Ben bunları sevdiğim adama ilk günden, ayrıldığımız güne kadar ifade etmekten hep zorlanmıştım.


Zorlandım, saçlarına dokunurken ellerimin arasında kayıp giden her tel için içimin parçalandığını söylemekte.


Zorlandım, sevgisi kalbimdeki her damardan taşacak kadar fazla geldiğinde dudaklarına yapışıp ona defalarca seni seviyorum demekte.



Zorlandım ,parmak uçları yanlışlıkla bile bedenime değdiğinde gözlerimin dolduğunu, dokunuşlarına muhtaçlıkla kıvrandığımı hiç bir zaman ona hissettirememiştim.




Dudaktan kalbe giden yolda ben hiçbir zaman kelimelerin ardına saklanamamıştım.


Hiç bir zaman sevgi sözcüklerini onunla var olan varlığımı ifade etmek için kullanmamıştım.



'Ben hiçbir yerde göğsümü gererek bu benim olan adam, ben yalnızca bu adama aidim. Bu lanet olasıca kalbimi sancılayan adam sonsuza kadar   benim 'diye bağırmamıştım da ama o beni anlıyordu ya da ben öyle düşünüyordum.


Çünkü bir şekilde  anladığını hissettirirdi. Dokunuşlarına muhtaç olduğumda parmak uçlarımdan küçük küçük öper, her öpüşünde kalbini kaplayan değerli altın tozlarını tenimde bırakır ilerlerdi.


Her üzüldüğümde saç tellerimin üzerini şefkatle okşar, buradayım derdi.
Buradayım ve hepte olacağım derdi.

Buna güvenmiştim. O benim kelimelerimin yetmediği yerde başlıyor. Hiç bitmeyecekmiş gibi devam ediyordu.


Ama şuan hastane odasında gözlerimden akan yaşları silip, yaşlarımın aktığı noktalara sihirli dudaklarını değdirerek  beni susturamıyordu. Biliyorum burada olsaydı yapardı.

Ya da bu şimdi bile kemiklerime işlenmiş güvenin izleriydi bilmiyorum. Ama Gun 'nın küçücük ellerinin üzerindeki ,onun narinliğini inciten iğnenin  bir ucuna  tutturulmuş serumla akıp boynumdan kazağımın ipliklerine karışan yaşlarıma yenilerini ekliyordu.


Öyle ki kimseyi suçlayacak hakkımın olmayışı, damarlarımda akan ılık kanın zehir gibi beni yaktığını kimseye söyleyemiyordum.Söyleyemezdim de beni anlamazlardı.


Beni bir o anladı onu da ben yine kendi benciliğim ve korku kavramının arkasına yıktığım sebeplerle kaybetmiştim.

Kaybetmiştim.

Göğsünü gere gere ona ait olduğunu söylemekten çekinmeyecek birine karşı...

Bir  gün geçmişti.

Bir gün geçmesine rağmen beni aramamıştı.

Bir gün geçmişti bana asıl gidişinin nedeni söylemeyişinin üzerinden.

Bir gün geçmişti küçüğümün elindeki iğneler canını yaktığında, canımın cehennem ateşlerinde kavrulduğu koca asırlara bedel bir gün geçmişti.


Ya Sonra ... [Chanbaek]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin