y i r m i k i

1K 68 9
                                    

Diğer tarafına atmıştı beni, merdivenin. Dokunuşunu hâlâ belimde hissederken, ani bir titreşim duygusuyla üşüdüğümü hissettim ve hızlı adımlarla merdivenlerden aşağı indim,

“Uyusak mı artık?” herkes yorgun görünürken, beni onayladı ve benimle birlikte üst kata gelerek bir sürü battaniye ve yastıkla aşağı geri döndüm.

Koltuğu pencere kenarına çekerken, saatin 4 e geldiğini fark etmiştik. Bu yüzden yatakları yaptık ve toplu bir şekilde oraya uzandık. “Kızım sen odanda uzansana, niye bizimle birlikte amele gibi yattığını sorabilir miyim?” doğrularak soru soran Jackson’a dibimdeki boşta kalan yastıklardan birini fırlattım ve, “Orası soğuk,” diye mırıldandım.

“Kaloriferi kökle o zaman,” dediğindeyse sadece gülümsedim. Çünkü ikimizin bahsettiği soğukluk, birbirinden oldukça farklıydı.

Herkes birbirine iyi geceler dileyerek gözlerini kapattığında, benimkiler de yorgunluğa ve yaşananlara dayanamamıştı. Üstelik böyle bir olayın Alice’in gözleri önünde olmasını da istemezdim. Bu yüzden dönüp de ona bakamamıştım.

Sağıma dönerek, elimi beline atarak ona sarıldığımda, o da elimi sıkarak aslında yine her zaman yanımda olacağını hatırlatmıştı. Aynı şeyi de arkamdaki Nayeon bana yapmıştı. Onu şimdiden, oldukça sevmiştim. Hayatımda gördüğüm Selena Gomez’den sonra en tatlı kızdı.

Jinyoung’un da kolunu onun beline attığını ve herkesin bunu döngü yaptığını tahmin ediyordum, çünkü Jinyoung’un Yugyeom’a geçirdiği dirsek ve Yugyeom’un acıyla inleyişi herkes tarafından duyulmuş ve görülmüştü.

Son bir kez gülüp, o gece için, gözlerimi kapadım.

-

Ertesi sabah kahvaltı yaptıktan sonra herkes evlerine dağılırken, akşam dışarıda yemek yemek için sözleşilmişti. Bir süre daha bu takım, birlikte olacak gibi duruyordu.

Belki de üniversiteye kadardı bu. Ben gidene kadar.

Alice’e, “Sen de bir şirkete girmek istemez misin?” diye sordum. Nayeon, Alice ve ben bugün Alice’in ısrarları üzerine alışverişe çıkmıştık çünkü giyecek hiçbir şeyi olmadığını söylemişti.

Giyecek hiçbir şeyi yoktu çünkü Bambam’le olduğu bütün kıyafetlerini birine vermişti. O böyle biriydi. Birini hayatından tamamen çıkarmaya karar verdiğinde, onunla ilgili hiçbir şey bırakmazdı ve buna da oldukça karar vermiş gibi duruyordu. Çünkü o benim aksime, bu konudan asla bahsetmese bile, Bambam’in beni sevdiğinden oldukça emindi.

“Sesim güzel değil ki, neden boşuna zorlanayım. Sesi güzel olan çıksın söylesin.”

“Alice, Bambam gerçekten senin tipin miydi?”

İkimiz de Nayeon’un sorusuyla şaşkın bir şekilde ona döndüğümüzde, denediği eteğin nasıl olduğuna bakıyor ve Jinyoung’a fotoğrafını atıyordu. İzin almak gibi bir derdi yoktu, sadece onun tarzına çok güveniyordu ve yakışıp yakışmadığını ona soruyordu genel olarak.

“Yani... Öyleydi aslında ama çoğu konuda anlaştığımızdan, garip olurdu biraz. Nasıl desem...”

“Hiçbir olay yoktu, çünkü ikisi de neredeyse birbirinin aynısıydı.” Diye tamamladım cümlesini. Kafasını sallayarak beni onayladı. “Yani, elbette, uzaktan bakıldığında, aa, diyorsun. Bak bütün huylarımız düşüncelerimiz aynı, ne güzel. Ama öyle olmuyor işte. İlişki süresi uzadıkça, bir şeylerin ters olduğunu fark ediyorsun bir nevi, şuan düşünüyorum da, ne kadar sevmiş olursam olayım, sanırım eninde sonunda bitecekti.” Gözleri dolmasa, bu konuyla ilgili gülebilirdim. Ama onu gerçekten sevmiş olması benim de canımı yakıyordu. Kolumu beline koydum ve ona sarıldım.

“Yaşanan hiçbir şeyden pişman olmayın,” dedim ikisine de dönerek, “Yoksa, nasıl eğlenceli olurdu hayatlarımız?” güldüğümüzde, Nayeon boğazını temizleyerek bana kaş göz işareti yaptı.

“Peki ya Jb?”

“Hmm, fazla olgun, yani bilemiyorum. Çok yakışıklı ama, tipim değil. Tabii ki de karakter olarak, uyuşmuyoruz yani,”

“O Jiyeon diye birinden hoşlanmıyor muydu ya?” diye sordum Nayeon’a, bir zamanlar ortaokulda sevdiği bir kızdan bahsetmişti diye hatırlıyordum. “Öyle,” diye cevap verdiğinde,  bu sefer bir kazak deneyip gelmişti.

“Jackson?” diye sordu bu sefer Nayeon ve bendeki jeton, işte o anda köşelerden yuvarlanarak bir dink sesini yankıladı beynimde. Asıl gelmek istediği konu buydu ve çok zekiydi. Ah, müthiş bir kankaydım cidden, ben neden daha önce düşünememiştim bunu?

Alice sarı bir tişört deneyip geldiğinde, “Komik biri,” dedi. “Ve çok ilgili, neşeli... Ne bileyim, çok hoş biri.” Nayeon zafer kazanmışçasına tavşan dişlerini gösterek kocaman gülümsediğinde, ben de birkaç parça bir şey denemeye karar verdim.

“Bence de, üstelik hayatındaki insanlara ekstra değer veren biri.” Diyerek ufak bir ekleme yaptım. Şuan kafasına onu iyice yerleştirdiğimizden emindim. Romantik anlamda olmasa bile, Jackson’a karşı merak duymaya başlamıştı. Arkadaşımı tanıyordum.

“Ayrıca bu yaptığın çok gereksiz, hayatının sonuna kadar böyle yaşayamazsın. Ne yani Justin Timberlake konserine gittiğin tişörtü, onunla birlikte gittin diye başkasına mı verirdin? Hayır. O zaman yapma. Birinin bir yazısını okumuştum; Kötü anıların olduğu şeyleri giymemek ya da o yerlere gitmemektense, aksine sevdiğin insanlarla tekrar tekrar yapmalısın ki, iyi anıların daha çok üstte dursun.”

Alice bir süre öylece yere baktı ve ardından kafasını salladı.

“Çok haklısın,” ardından gülümsedi, “Ama yine de bunları da alacağım!” Hepimiz bu söylediğine güldüğümüzde kıyafetlerimizi almış ve alışveriş merkezinden çıkıyorduk. Karnımız acıktığı için yakınlardaki güzel bir restorana girerek orada yemek yemeye karar verdik.

Yemeklerimizi beklerken Alice Nayeon’a döndü ve, “Ee, siz nasıl tanışıp sevgili oldunuz?” diye sordu. Nayeon ise uzun bir iç çekişin ardından,

“Fırtınalı bir gündü,” diye başladı hikâyesine.

Ben ise, karlı bir kış gecesinde âşık olduğumu hissetmiştim ona.

Ben ise, karlı bir kış gecesinde âşık olduğumu hissetmiştim ona

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
love story | bambamWhere stories live. Discover now