y i r m i b e ş

922 65 15
                                    

“Miya!”

Kalbimi tutarak ayağa kalktım.

“Evime nasıl girdin?” pekâlâ, belki se evim düşündüğüm kadar iyi korunamıyordu. “Japonya’ya yedek anahtarını getirecek kadar salak olup, odanın çekmecesinde bırakan daha salak insan ben değilim, tatlım. Tatil yapmaya geldim, insan ablasını böyle mi karşılar?”

Gözlerimi devirerek çantamı ve elimdeki sabah alışveriş yaptığım poşetleri koltuğun kenarına bıraktım ve odama çıkmaya başladım. Üzerimdekilerden bir an önce kurtulmak istiyordum. “İnsanın ablası olduğu, ablası tarafından yeni fark edilince adaptasyonda biraz zorlanıyor, kusura bakmazsın artık!” üzerime pijamalarımı geçirip makyajımı çıkardım ve saçlarımı topuz yaparak aşağı indim.

“Makyajsız daha güzelsin,” önceki sözlerimi duymazdan geldiğinde, mutfağa girerek tencere çıkarttım ve su kaynatmaya başladım.

“Hey, beni görmezden mi geleceksin? Jackson olayından sonra?”

Ona her şeyi anlatmak ile anlatmamak arasında gidip gelirken, güvenemediğimi fark ettim.

“Söyleyim de, babişkona yetiştir? Yemezler.” Mizu’ya ondan daha kötü davranmam gerekiyordu ama karşıma hangisi çıkarsa, ona bir tane geçirmek istiyordum. En çok da biyolojik ebeveynlerime.

“Mizu‘nun kaçak aşkını yetiştirmediğime göre? Pekâlâ, benim de babamdan sakladığım ve onun kabul etmeyeceği bir sevgilim var. Sen anlat, ben de anlatayım. Anlaştık?” bu fikir aklıma yattığından kabul ettim ve kaynayan suya ramenin bir kısmını kırarak bıraktım.

O televizyonu açarken, benim de ramenim hazırlanmıştı ve bir tepsiye içeceğim portakal suyum ile birlikte koyup içerideki koltuğa oturdum. Önümdeki yemek masası olarak kullandığım geniş sehpaya yerleştirdiğimde, o da kenardaki bir poşetten birkaç japon atıştırmalığı çıkarmıştı.

“Bunları seviyorsun diye gelirken aldım.” En son 8. Sınıftayken yediğim abur cuburları nasıl hatırlayabildiğini düşünürken, “Teşekkürler,” demiştim bile. Cidden bunu nasıl başarıyordu? Umursamaz görünürken bile umursamayı?

“Anlatıyordun?”

“Jackson bir gün arkadaşlarıyla birlikte benim yanıma geldi ve oyun oynama teklifinde bulundu. Bambam’den nefret ediyormuş ve onu kızdıracak bir şeyler yapmak için beni kullanacaktı. Ben de kabul ettim, çünkü neden etmeyeyim?

Daha sonra biz Jackson’la çok yakın arkadaş olduk, sonra Bambam’de Jackson’dan nefret ettiği için bu duruma sinirlendi. Üstüne bir de Jackson delirtmek için sevgiliyiz dedi, ki hiç olmadık. Onun sevdiği varmış. Ben zaten Alice ve Bambam’in arasında kaldığımdan bitirmek istedim, bu yüzden Bambam bir gün yanıma geldiğinde bunu direkt söylemeden onu sevdiğimi ima ederek gitmesini istedim. O da gitti.

Sonra Japonya’da yanıma geldi ve eskisi gibi arkadaş olmak istediğini söyledi, kabul ettim. Alışveriş merkezine gittiğimiz gün beni çocukken sevdiğini, daha sonra ben bir şey yapmayınca Alice’den hoşlandığını söyledi, bana ‘bana kendini hatırlatmaya ne hakkın vardı?’ dedi ve beni öptü.

Geldim bir baktım, ben Bambam’e açıkladığım gün Alice bunu öğrenip Bambam’den ayrılmış. Sırf beni daha fazla üzmemek için. Şuan herkes bir karar vermeye çalışıyor. Alice çoktan beni seçti, ben de bir seçim yapamayacak konumda olduğumdan. bambam bey hazretlerini bekliyoruz.”

“Önce nefes al.” Dedi büyük bir bardağa doldurduğu suyu uzatarak. Cidden, derin bir nefes almaya ihtiyacım vardı.

“Bunları sadece bir ay içinde yaşadıysanız, Kore’nin sana 3 yıl içinde getirdiklerini emin ol çok merak ediyorum.”

Omuz silktiğimde rahatladığımı hissettim. Dışarıdan birine yaşadığın olaylardan bahsetmek, seni ruhsal anlamda en çok rahatlatan şeylerden biri olabiliyordu.

love story | bambamWhere stories live. Discover now