III/get well soon

9.6K 1K 341
                                    

"Sen ne tür bir salaksın?" Oflamaya bile halim yoktu, sadece omzumu silkmekle yetindim. Ve bu yalnızca hafif bir sallantı gibi görünmüştü. Kısacası salak gibi görünüyordum ya da Namjoon'a göre bir tür salak.

"Lütfen sadece sus." Yerime konuşan Seokjin'e binlerce sessiz teşekkürü telepati yoluyla gönderdim. Yeniden bulanmaya başlayan midem yüzünden elimi yüzüme bastırdım ve kısık bir inleme bıraktım.

"Daha fazla kusmak istemiyorum."

"Hâlâ doktora gitmemekte kararlı mısın?" Haziran ayına rağmen üşüyen ayaklarımı ince battaniyenin altından kumaşa sürttüm. Isınmıyorlardı.

"Evet. Bu her zaman olan bir şey." Namjoon oturduğu koltuktan kalkarak şarjı biten telefonunu şarja koymak için nihayet ayaklanmıştı. Geleli neredeyse bir saat olmuştu ve geldiğinden beri güya telefonunu şarja takacaktı.

"Kendini tanıyorsan niye dikkat etmiyorsun, Kook?" Seokjin bezmiş bir ifadeyle bana bakarken kollarımı karnıma sardım. Beynim kafamın içinden transfer olup bedenimin içinde geziyordu sanki. Öyle bir baş dönmesi, öyle bir sızı...

"Canım çok sıkılmıştı ve benim orada içebileceğim başka bir şey yoktu. Bu kadar dokunacağını tahmin etmemiştim."

"Anneni aramamamı istediğinden emin misin?" Kafamı sallayarak henüz açtığı telefonuyla oynayan Namjoon'a baktım.

"Evet. Ortalığı ayağa kaldırır şimdi. Eve falan aldırır beni, uğraşamam." Bu sefer omuz silken o olmuştu.

"Sen bilirsin o zaman."

"Almamızı istediğin bir ilaç var mı?" Seokjin ayak ucumda otururken hâlâ ısınmayan ayaklarımı battaniyenin üzerinden ovmaya başlamıştı. Ah tanrım, içlerinden en çok onu seviyordum.

Yalan. İçlerinde öyle birisi var ki insanlıktan nasibini almayan, işte en çok onu seviyorum.

"Aslında vardı bir ilaç ama adını hatırlamıyorum. Yuvarlak, mor bir haptı. Ve şey biliyordu onu, şey..." Cümlenin tahmin edemeyeceğim bir boyutta devam etmesi duraklamak istememe, bir an için onu hatırlamama sebep oldu.

"Ne? Kim biliyordu?" Kafamı öne eğerek söyleyip söylememek arasında kaldım. Konusunun açılması taraftarı bile değildim oysa. Önüme dökülen ve yağlanmaya başlayan saçlarımın arasından kirpiklerimi kırpıştıra kırpıştıra Seokjin'e baktım.

"Jimin." Sesim hastalığımdan ötürü oldukça bitkin ve kısıktı. Fakat onun adını söylüyor olmak farklı bir etkiydi sanki, gücümü tüketiyordu. Bunun üzerine Seokjin kafasını iki yana sallayarak kınayan sesler çıkardı. Haklıydı, her ne düşünüyorsa haklıydı. Çünkü Seokjin hep haklı olurdu.

"Tanrım, kaç kere aramış." Namjoon sesindeki şaşkınlıkla karışık endişe yüzünden ikimizin de dikkatini çekmişti.

"Kim?" Dedi yeniden, Seokjin. Bugün soruları soran taraf olmayı seçmişti sanırım.

"Jimin." Bir dakika içinde ikinci kez aynı ortamda onun adının geçmesi midemdeki karmaşayı, ki kusmaktan hiçbir şey kalmamıştı, daha da hareketlendirdi.

"Ne diye aramış ki? Bugün okul yok bir şey yok." Namjoon bilmiyorum dercesine alt dudağını büzdü.

"Ne bileyim ben. Birçok küfür içerikli mesaj bile bırakmış. Örneğin; şu siktiğimin telefonu neden kapalı Namjoon?" Bu halde bile gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı geriye yaslamam gerekmişti. Jimin'in çok gereksiz ve saçma çıkışları vardı. Hatta bunlar bazen komik olduğundan tartışabiliyorduk bile. Kendini daima sevecen, sempatik ve sevilesi olarak tanımlıyor olsa da, tanrım bunların hiçbiri onun kendini tanımladığı düzeyde değildi.

apego ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin