XXII/or have you made love?

8K 700 251
                                    

Sabah gözlerimi tenimde hissettiğim ürpertici dokunuşlarla açmak, olası değildi ya da nasıl hissettirdiğini unutmuştum. Çıplak sırtımda, iki kürek kemiğimin arasında gezinen iki parmak... Usulca yerini hatırlamaya çalışırmış gibi aynı yerde gezinip duruyordu. Pürüzsüzce tenimin üzerinde bir aşağı bir yukarı kayarak huylanmamı sağlıyordu.En sonunda dayanamayarak omuzlarımı sarstım ve sokulduğum terli zeminde kıpırdandım. 

Kısık ve boğuk bir kıkırtı saçlarımın hemen üstünde bir yerden duyuldu. Gözlerimi direk olarak yüzüme vuran güneş ışınları yüzünden kısarak araladım ve açık pencereden, henüz saat erken olsa gerek, tatlı bir rüzgarın üzerime doğru esişini perdelerin havalanışı sayesinde tasdiklemiştim. Yanağımı dayandığım bir başka çıplak tenden ayırdım ve etrafıma bakınmak istediysem de tutulan boynum yüzünden yüzümü buruşturarak geri yattım.

"Günaydın." Jimin'in kısık sesi onun titreşen göğsünden yanağıma vurduğunda irkildim. Daha sonra dün gecenin tüm ayrıntıları zihnime doldu. Gülümsemek ve gülümsememek arasında kararsızlıkla etrafıma bakınırken onu karşılıksız bırakmadım.

"Günaydın." Sesim ona oranla daha kısık ve cansızdı.

"Nasıl hissediyorsun?" Gerçekten bunu sormamış olmasını umdum. Uzun süredir beraber olmadığımızdan bu soruyu sorduğunu anlayabiliyordum elbette ve tanrım, bu utanç vericiydi.

"İyi." Diyerek kestirip attım ve kafamı yukarı kaldırarak onun keskin çenesiyle karşılaştım.

"Sen nasılsın?" Deyiverdim bir anda. Fakat şiş gözlerinin kısılışına, dolgun ve kırmızı dudaklarının iki yana gevşekçe yayılmasına bakılırsa oldukça mutluydu.

"Harika." Evet, gerçekten de harika görünüyordu. Onun o erkeksi kokusuna doğru sokulup bütün gün öyle kalmaya niyetliydim aslında, ta ki hala onu süründürebileceğim gerçeği beni cezbedene kadar.

"Hım, demek öyle." İstemeye istemeye de olsa kollarımı ince belinden çekerek uyuşan eklemlerimi gevşetmek için örtünün belimden aşağısını kapattığına emin olduktan sonra kollarımı iki yana açarak esnedim. Sağ kolum, gövdesine değiyordu.

"Hım, öyle." Diyerek keyifle beni izledi. Azıcık, birazcık daha onunla oynamak bu güzel sabahı daha güzel kılabilirdi. Gülüşümü saklamak için yüzümü buruşturdum.

"Tamam öyleyse, çıkabilirsin."

"Ne?" Sağıma doğru döndüm ve onun dağınık saçlarıyla, tamamen dağınık bir halde, dirseğinin üzerine yaslanmış şekilde afallayarak bana baktığını gördüm.

"Ne demek ne? Duydun, çıkabilirsin." Sessizliğini korudu ve boş bir ifadeyle bakmaya devam etti. Ne olup bittiğini kavramaya çalıştı.

"Seni affettim mi sandın? Sadece seni kullandım." Yüzümü ciddi tutmaya çalışıyordum fakat bu onun yüzümü gördükten sonra çok zordu.

"Siktiğimin bir şakası mı bu?" Alayla sırıttım.

"Bilmem öyle mi?"

"Beni kullandın mı yani? Bunu mu diyorsun?"

"Olamaz mı?"

"Olabilir mi?"

"Olabilir bence."

"Hayır, olamaz. Saçmalama."

"Neden sen yapmaz mıydın?"

"Ne saçmalıyorsun sen, tanrı aşkına?" Yüz hatları şimdi gerilmişti. Ardı kesilmeyen diyaloglarımızdan sonra nefes nefese kalmıştı. İnip kalkan çıplak ve geniş göğsüne bakmamaya çalıştım. Ah, salyalarımın akmasına hazır değildim henüz.

apego ¦ jikookWhere stories live. Discover now