XXIII/this is our home

7.9K 715 126
                                    

Sonsuza dek sürüyormuş gibi hissettiren uçuştan sonra havalimanına indiğimiz gibi herkes bir yere dağılmıştı. Herkesin pestilinin çıktığına adım kadar emindim. Tatilden dönüyorduk ve dinlenmiş olmamız gerekirdi, tanrı aşkına. Yürüyen ölüler gibi şehrin dört bir yanına dağılmamız değil...

Tabii bir de benimle birlikte taksiye atlayan Jimin vardı. Bahanesi de hazırdı, başka taksi bulmakla uğraşamazmış. Halbuki benim bindiğim taksinin arkasında üç tane daha taksi gördüğüme adım kadar emindim.

Taehyung'un kulaklarımızın zarını patlatarak bütün gün bağırdığı gün, imalı cümlelerine bir an bile ara vermeden aptal gibi sırıtıp durmuştu. Hoseok'un bile onu susturamadığını hatırladıkça gözlerimi deviriyordum. Onun yüzünden Jimin ile tüm gün ayrı yerlerde oturmak zorunda kalmıştık çünkü ne zaman bir araya gelsek çığlığı basıp bizimle dalga geçiyordu. İşin garip yanı, Jimin ile tam olarak barışmış değildik, barışmamış da değildik. Bizim bile çekimser yaklaştığımız bir konuydu bu.

Tatilin son günü de, geçen diğer günler gibi kimisi için verimli kimisi içinde bol bol yatmak için vakit geçirmekle geçmişti. Ben de evde kalmayı tercih edip balkonda şezlonga uzanıp kafayı dinlemekten yana bu hakkımı kullanmıştım. Jimin o sabah birkaç saat ortalardan kaybolmuştu, bir şeyler alması gerektiğini söyleyip Namjoon'la birlikte çarşıya inmişti. Ne aldığı hala bir sırdı tabii ki, ben de sormamıştım. Benim gibi evde kalmayı tercih eden Yoongi'yle birkaç boş sohbet etmiştik ve ardından sanki o hiç yapmıyormuş gibi akşama kadar şezlongun altında uyumuştu. Akşama da nar gibi kızarmış bir tavuğa dönmüştü elbette. Sabaha kadar bir de onun agresif tavırları ve söylenmelerini dinleyerek toparlanmıştık.

Herkes toplu olmak nedir bilmediğinden tüm toparlanma işi de son dakikaya kalmıştı bu yüzden herkesin neden bu kadar yorgun olduğunu da anlamak zor değildi. Hoseok'un arabanın birini yanlış oto kiralama şirketine götürmesi yüzünden neredeyse uçağı kaçıracak olmamızdan bahsetmiyordum bile.

Şimdi neredeyse evin sokağına girmek üzereyken üzerimde buruk bir özlem vardı. Ne yalan söyleyelim evimi seviyordum. Bir zamanlar anlamı çok daha büyük olsa da, iki kişilik bir yaşama alışmış olsam da evimdi işte. Başka hiçbir şeye benzemiyordu.

"Buradan sonra nereye gideceksin? Hoseok'la gitmedin." Pencereden bakışlarımı çekmedim ve onun üzerimde gezinen bakışlarına karşılık vermedim.

"Bilmiyorum, belki bize uğrarım." Onun o eve gideceğini duyunca baştan aşağı ürperdim ve başımı çevirerek ona baktım.

"Emin misin?" Kafasını aşağı yukarı salladı ve kısık bir tonda konuşmaya başladı.

"Jihyun'u özledim. Hem bazı şeylere de açıklık getirmem lazım. Sizinkileri de yeniden rahatsız etmeye başladığına göre... Artık buna bir son vermem gerek."

"Dün annemle konuştum, onunla ilgili bir şey demedi." Aralık dudaklarının arasından bir 'hah' çıktı.

"Neden söylesin? Bu konunun seni ne kadar üzdüğünü biliyorlar." Kafasını sola, pencereye doğru çevirdi ve gerçek hislerini benden sakladı. Hikayenin iç yüzünü hala biliyor sayılmazdım, merak kanımı kaynatsa da sustum.

"Burası mı efendim?" Orta yaşlı şoförün sesiyle bakışlarım ondan koptu. Pencereden dışarı bırakarak çoktan evin önüne gelmiş olan arabadan inmeye pek gönlüm yoktu.

"Evet. Bana bir dakika verin, lütfen." Adamın onaylamasıyla ön tarafla aramızdaki küçük perdeden cesaret alarak arka koltukta Jimin'e doğru kaydım.

"Önemli olan sensin." Bana doğru bedenini çevirdi ve alnıma dökülen saçlarımı sol eliyle arkaya doğru iterken gülümsedi.

"Biliyorum."

apego ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin