"Ne demek nereye gittiğimizi bilmiyorum?" Elimdeki tişörtü Taehyung'un yatağının üzerine fırlattım.
"Bilmiyorum işte, sormadım da." Ensemden saplanan ani bir ağrıyla birlikte seslice ofladım.
"Neden hepiniz bu kadar sorumsuzsunuz? Nereye gideceğimizi bilmiyorsan, biz neye göre bavul hazırladık o zaman?" Taehyung karşımda dolabına yaslanırken gözlerini devirdi.
"Namjoon epey sıcak olacağını söyledi, geceleri de serin olabilirmiş işte biraz. Buna göre bir bavul hazırlamak çok mu zor? Ayrıca hazırladık, çok da zor değilmiş." Kendimi yatağın üzerine attım.
"Taehyung, bu çok saçma. Önce kulübün bize ayarladığı bütçeyle hediye olarak, dikkatini çekerim ki bu bütçeyi de biz ayarladık çünkü yönetim kurulu biziz, tatile gideceğimizi öğreniyorum. Hemde gidiş - dönüş biletleri alındıktan sonra. Yani bu hediyeyi kendi kendimize vermiş oluyoruz, saçma. Tanrı aşkına, evlendim de balayına falan mı çıkıyorum da eşim bana sürpriz olsun diye gideceğimiz yeri söylemiyor? Çok saçma!"
"Öncelikle bir an önce saçma demeyi bırak ve sakin ol." Taehyung gözlerini devirdi ve yanıma gelerek yatağın bir diğer ucundaki bavulunun yanına giderek bir haftalık tatile göre iki katı kıyafet aldığından zorla kapanacak fermuarı çekiştirmeden önce bavulunun üzerine oturdu.
"Gel de şunu kapatmama yardımcı ol." Oflaya puflaya yanına doğru kaydım ve o bavulun üstünde otururken fermuarı kolaylıkla bir yandan diğer yana çektim.
"Sakin olamam. Tanrım, o parayı siz bana verseydin ben çatır çatır yatarak onu yerdim." Zıplayarak kalktı ve elini belinin üzerine koyarak bana ters bir bakış attı.
"Namjoon onun yerine sana bilet almakla çok iyi etmiş. O kadar parayı oturup öylece yiyecek miydin yani?" Omuz silktim ve onun odasından çıkmadan önce bağırdım.
"Evet. Tatilin en güzel yanı yattığın yerden para yemektir."
Bu konuşmamızın üzerine yaklaşık yarım saat daha tartıştıktan sonra nihayet evinden çıkıp bir taksiye binebilmiş ve havaalanına trafik olmadığından kolayca gelebilmiştik. Uçuşumuza bir saat vardı, herkes işlemlerini halledip yavaş yavaş ortak buluşma alanı olarak ilan ettiğimiz kafeteryaya gelmeye başlamıştı.
Başıma bu belayı açan birincil kişi olan Namjoon, bizden hemen sonra işlemlerini halledip yanımıza gelip boş sandalyelerin birine oturmuştu. Ondan on beş dakika kadar sonra da Hoseok ve Yoongi gelmiş, ardından da onları Seokjin takip etmişti. Geriye yalnızca Jimin kaldığında çoktan bardağın dibini sıyırdığım kurumuş kahve kalıntılarına bakıyor, ne zaman geleceğini düşünmekten kendimi alamıyordum. Her zaman grup toplanmalarımızda ya da onunla sevgiliyken olan buluşmalarımızda geç kalırdı. Mutlaka üzerinde bir şeyi beğenmez değiştirir, karar veremez iki saat ayakkabı seçer, saçlarını kapıdan çıkana kadar kontrol eder dururdu.
Kısacası kendi egosu tatmin olana kadar kimsenin onun görünüşüne yağdırdığı iltifatları kabul etmez ve kendi bildiğini okuyarak geç kalır, geç kalır ve geç kalırdı.
Ah, tabii bir de dün kafamı karıştırıp beni orada salak gibi bıraktığını da unutmamak lazımdı.
"Selam millet!" Neşeli haliyle masanın ortasına çantasına bırakan ve sırıtarak teker teker hepimize bakan Jimin sayesinde yine Jimin ile alakalı olan düşüncelerimden sıyrılmıştım.
"Yine en son gelerek bizi şaşırttın mı, hayır." Hoseok kıkırdayarak alkış tutmuş ve sol ayağını sağ dizinin üzerine atmış Jimin'e bakıyordu. Kendimi kanıtlamak için midir bilinmez korkusuzca bakışlarımı Jimin'in üzerinde tutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
apego ¦ jikook
Fanfiction"Ve de ki; eğer sözünü bozarsan, seni sevmekten vazgeçeceğim çünkü bu, sana verebileceğim en büyük ceza." 18.07.18/24.02.19