XVII/still haven't forgiven

9.2K 868 327
                                    

Yapılan seçimler ve getirdiği hatalar.

Ders alınan hatalar ve kabullenilen yanlışlar.

Bir daha yapmamak üzere yemin edilen yanlışlar ve doğru sanılan yollar.

Çıkmaza bağlanan yollar ve yorulan bacaklar.

Koşmak için dermanı kalmayan bacaklar ve birbiri ardına gelen kalp atışları.

Kısır bir döngü içine giren zihnimi tam anlamıyla böyle tanımlardım. Herkesi, her şeyi ve en önemlisi de onu geçtiğim zaman benden geriye kalan şey buydu.

Karmaşa, kargaşa, önüne aldığını savuran bir kasırga...

Düşündüklerim buydu, konuştuklarım buydu, yorgunluğum buydu.

Artık ne yapacağımı bilmiyordum. Neyi seçeceğimi, hangi hataya sebep olacağını, hangi yolun doğru hangi yolun çıkmaz olduğunu bilmiyordum. Hareket ettiğim yoktu fakat bacaklarımın dermanı yine de yoktu.

Darmadağındım.

Reddettiğimin aksine, davrandığımın aksine tam bir enkazdım.

Bu mu yani, diyordu etrafımdaki herkes.

Bu mu sorunun yani? Sikik bir aşk acısı mı çekiyorsun?

'Hayır dostum, bu yalnızca basit bir aşk acısı değil. Bu çaresizliğin, acizliğin kitabı. Ayrıca sen ne anlarsın ki? Hiç onun gibi birini sevdin mi? İster adına sikik bir aşk acısı de, istersen hiçbir şey deme. 

Benim ne hissettiğimi bir tek ben bilebilirim. Ne düşündüğümü, ne anlatmak istediğimi fakat kaç kere sustuğumu, hep içime kırıldığımı ve bu yüzden paramparça olduğumu bir ben bilebilirim.' demek istiyordum.

Ve oh, şaşırtıcı belki ama her seferinde olduğu gibi susuyordum. 

Tuzlu ve nemli havayı ciğerlerime doldurdum ve ellerimi sert, soğuk yüzeye yaslayarak geriledim. Evin karşısında beş dakikalık yürüme mesafesinde olan sahildeydim şimdi. Güneş batmak üzereydi, tatlı bir meltem esiyordu, düşüncelerim karşıdaki ufuk çizgisine kadar uzanıyordu ve ben yine susuyordum. Jimin ile olan tartışmamızın ortasına elindeki poşetler ve sırıtan suratlarıyla Taehyung ile Hoseok'un dahil olmasıyla birden bire hiçbir şeyimi almadan çıkıp gitmiştim evden. Aklıma bir burası gelmişti. Eh, lanet olasıca Malta'da olmak bunu gerektirirdi.

Söyleyecek hiçbir şeyim de yoktu, belirtmem gereken bir fikir de öyle. Ne dersem diyeyim etrafımdaki herkes nasıl isterse öyle davranacaktı zaten. Son bir buçuk aydır ne doğru düzgün bir uyku uyuyabilmiş ne gerçek bir mutluluğun altına imzamı atabilmiş ne de hayatımdaki diğer sorunlara bir çözüm bulabilmiştim. Her zamanki aptal Jungkook, yerinde saymaya devam ediyordu işte. 

Herkesin söylediği gibi, aptal Jungkook.

"Jungkook?" İrkildim ve bu ellerimdeki dengenin kaybolmasına sebep oldu. Hafif bir afallamadan sonra doğruldum ve cehenneme giriş biletimi kesecek olan adamın sesini sindirmeye çalıştım. Onu görmeyi reddederek denizi izlemeye devam ettim. Ellerim kucağımdaydı şimdi.

"Biraz konulabilir miyiz?" Dudaklarımı iki yana kıvırdım, başımı yana doğru eğdim. O ise bir an sonra siluetini belli edecek şekilde yanıma yaklaştı.

"Hayır, desem dinleyecek misin sanki?"

"Evet." Dedi bir anda uysalca.

"Ama dinlemeni tercih ederim." Ardından yanıma, aynı kayanın üzerine oturdu ve bacaklarını tıpkı benim gibi aşağı sarkıttı.

apego ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin