37.Bölüm

4K 332 103
                                    


Güneş gökyüzünde bir alev topu gibi yavaşça yerini almaya hazırlanırken gözlerim kan çanağı gibi olmuş onun kızıllığı ile yarışıyordu.

Çok değil bir kaç saat daha geçmişti sadece ve biz Furkan'la oturmuş arabanın camından doğan güneşi izliyorduk. Allah biliyor ya dualarımı eksik etmiyordum ama Furkan'ın endişesinin sadece bana olduğunu hissedebiliyordum. O kadar soğukkanlı davranıyordu ki, görseniz sanki Can'a  bir şey olmamışta sırf bizi sinirlendirmek için ortalığı birbirine katmış sanırdınız. Bilmiyorum, belki de beni güçlü tutabilmek için böyle davranıyordu. "Acıktın mı?" Uzun süre konuşmamanın verdiği etki ile hırıltılı bir sesle konuştuğunda yattığım kolunun üzerinden doğruldum. Kolunun şuan uyuşuk olduğuna yemin edebilirdim. "Hayır, canım hiçbir şey istemiyor."

Bu cevabı alacağını o da farkındaydı ama yine de sormuştu. "Ama bir şeyler yesen yine de iyi olacak. Beni burada beklersen gidip büfeden sana tost ve sıcak bir çay alabilirim."

Normalde olsa buna hayır demezdim ama şuan sanki mideme giden yok tıkalı gibiydi. Yutkunamıyordum bile. "Furkan, istemiyorum." Tekrar ısrar edeceğini bakışlarından anlayabiliyordum ama bunu çalan telefonum engellemişti. Ekranda babamın ismi yazarken kavrayıp aramayı yanıtladım.

"Efendim baba?"

"Sen hala yola çıkmadın mı?" Sesi oldukça sert ve kızgındı.

"Baba... o henüz uyanmadı. Uyanmasını bekliyorum." Bu cümleyi kurarken Furkan'ın yüzüne bakamamıştım. O da zaten kafasını camdan tarafa çevirmiş bana bakmıyordu. "Beray, telefonla ondan haber alabilirsin. Daha fazla durmadan geliyorsun beni duydun mu? Eğer biraz daha orada kalacak olursan gelir seni alırım. İyice kendi başına buyruk olmaya başladın. Kendine gel artık!" Babam o kadar yüksek sesle bağırmıştı ki suratımı buruşturup telefonumu kulağımdan uzaklaştırmak zorunda kalmıştım. Furkan bile babamın sesini duymuştu. "Baba.."

"Diyeceğimi dedim. Öğle olmadan İstanbulda'sın!" Ve telefonu suratıma kapadığına dair çıkan o sesi işittim.

"Furkan."

"Beray böyle söylemek istemiyorum ama baban haklı." Daha fazla söyleyecek bir şey bulamıyordum. Dönüp son kez hastanenin koca gövdesine baktım.

Lütfen, lütfen bir an önce iyileşsin Allah'ım.

"Gidelim." Başka bir kelime sarfetmemiştim o da ikiletmemişti. Hastanenin otoparkından çıkarken sırtımdan birisinin beni tutuo geri geri çektiğini hissettim. Sanki şuan hasyaneden gittikçe uzaklaşan sadece bedenimdi. Ruhum Can'ın kapısının önünde kalmış gibiydi. Dönüp Furkan'a baktım. Sadece önüne bakıyordu onun istediği olduğu için suratında zafer kazanmışçasına hiçbir ifade yoktu. Benim kötülüğümü düşünmediğini o kadar farkındaydım ki, kızamıyordum bile.

"Seninle vakit geçirmek istiyorum İstanbul'a dönünce." Birden ortaya attığım fikir onu öyle şaşırtmıştı ki bir kaç kez dönüp bana baktı. "Doğru duydun, seninle vakit geçirmek istiyorum. Bahsettiğim şuan ki gibi iki yabancı bedenin yan yana durması değil Furkan. Ben artık iki kişi yaşamayı öğrenmek istiyorum. Seni yaşamayı öğrenmek istiyorum. Dışarıdan gelen müdahelelerden bıktım. Can belki bizim yüzümüzden bu halde ama biz kötü insanlar değiliz değil mi Furkan? Şuan ruhumun onun yanında kaldığını hissediyorum. Onu bulup kendine hapsedip, korur musun? Ben çok yıprandım çünkü. Bana biraz kalkan olur musun?" İçimden geldiği gibi konuşurken sağ koluna doğru uzandım. Bedenim gibi ruhumu da bulduğumda ona yaslayacaktım. İçimde bir şeyler artık tamamlanmıştı. Kalbim biraz erkenci davranmıştı sanırım ama artık aklımda onu kabullenmişti. Şimdi İstanbul'a doğru giderken ruhumu Can'ın kapısına bırakmıştım ama onun ayaklandığını gördüğünde gelip uzunca bir süre Furkan'ın gövdesinde dinlenecekti. Tüm benliğiyle. Şuan sadece eski dostunun iyiliğini istiyordu.

PİZZACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin